Çerezleri kullanmamız için izninizi yönetme aracımız geçici olarak çevrimdışı. Bu nedenle, çerez kullanımına izin vermenizi gerektiren bazı işlevler eksik olabilir.
JEFF KOONS VE LİDERLİK SANATI.
2010 yılında bir M3 GT2'yi BMW Art Car'a dönüştüren Jeff Koons, sanat yaşamında ellinci yılını kutluyor. Ünlü sanatçının ekip çalışması, liderlik, içimizdeki ilham ve yaratıcılığı bulma konusundaki düşüncelerini ve çok daha fazlasını bu keyifli söyleşide bulacaksınız.
12.05.2021
Eşsiz çalışmaları ile onlarca yıldır sanat dünyasını şekillendiren Jeff Koons için artık kariyerinin zirvesinde diyebiliriz. Liderlik ve ekip çalışması sayesinde sınırları zorlamayı başardığını ifade eden sanatçı kariyerinin bu noktasında bile hız keseceğine dair bir sinyal vermiyor.
Liderlik sanatını, tüm zamanların en başarılı sanatçılarından biri olan Koons’la birlikte bu yazıda keşfedeceğiz.
Kendi sınırları olduğunu kabul eden Koons, çalışmaları söz konusu olduğunda bu sınırları zorlamaktan asla vazgeçmiyor.
LİDERLİK SANATI: JEFF KOONS VE BMW 8 SERİSİ.
SINIRLAR ZORLANMAK İÇİNDİR.
Sınırları zorlamayı seven Jeff Koons, bu konuda şunları söylüyor: “Sınırlarım olmadığını söyleyebilmeyi çok isterdim ama nihayetinde ben de insanım; elbette benim de bazı sınırlarım var.” Ancak Koons o sınırları da zorlamayı seviyor. “Her zaman daha iyisini yapmaya çalıştım. Limitleri zorlamak ve kendimi devamlı geliştirmek istiyorum.”
Bu yaklaşımın sanatçının başarısında azımsanamayacak bir payı olduğunu görmek zor değil. 66 yaşındaki Koons, uzun süredir dünyanın en ünlü ressamlarından biri olarak anılıyor. Kariyerinin ellinci yılında olan Jeff Koons’un çalışmaları, dünyanın dört bir yanındaki müzelerde en çok ilgi gören eserler olmaya devam ediyor. Sanatçının eserlerine müzayedelerde de dudak uçuklatan değerler biçiliyor. 2013 yılında 58,4 milyon dolara satılan Balloon Dog (Orange) ve 2019 yılında 91,1 milyon dolara satılan Rabbit adlı eserleri ile Koons, henüz hayatta olan bir sanatçı olarak bu alandaki iki dünya rekorunu da elinde bulunduruyor.
Bu tür başarılar, Koons’un New York’ta yaklaşık 50 kişinin çalıştığı büyük bir atölyenin sahibi olmasını sağlamış. Dijital çalışmalardan tablolara ve heykellere kadar pek çok alana odaklanan Koons ve ekibini bir arada tutan itici güç elbette ki sanat tutkusu. Tıpkı Koons gibi, ekibi de yaptıkları her şeyde sınırları zorlamak istiyor.
Koons gibi sanatçılar için üretim süreci sürekli bir gelişim anlamına geliyor.
AİT OLDUĞUNUZ YERİ BULMAK.
Koons, New York’ta olmadığı zamanların çoğunu doğduğu yer olan ve aynı zamanda şu aralar Antiquity koleksiyonu için mermer ve granit heykellerin hayat bulduğu Antiquity Stone adlı modern atölyesinde, yani Pennsylvania’da geçiriyor. Koons, bu konuyla ilgili hoş bir anı olarak, çocukluk çağında yakınlardaki Philadephia’yı ziyaret ettiğini ve şehrin kurucusu William Penn’in belediye sarayının çatısında sergilenen 11 metrelik heykelini hayranlıkla izlediğini hatırlıyor.
Orta halli ailesi sanata duyduğu ilgiyi desteklediği için şanslı olduğunu söyleyen Koons, “Dört yaşından itibaren ailem bana özel bir şeyler yapmakta olduğumu hissettirdi. Bu noktadan sonra kendimi sanatla keşfetmeye ve tanımlamaya başladım.” diyor. Özel resim dersleri alan ve New York’a taşınmadan önce Baltimore ve Chicago’da güzel sanatlar okuluna giden Koons, kentin enerjisine kapıldığını ve kendini “jenerasyonunun bir parçası gibi” hissettiğini söylüyor.
Sanat, çocukluk çağından itibaren kendini tanımlama konusunda Koons’a yardımcı olmuş.
Koons’un sanat dünyasındaki yolculuğunun pek de alışılageldik olmadığını söyleyebiliriz. Aklındaki sanat fikrini eksiksiz olarak hayata yansıtmak isteyen Koons, bunu sağlayacak maddi özgürlüğü elde etmek için birkaç yıl boyunca borsada broker olarak çalışmış. Akşamları ve hafta sonlarını stüdyo dairesinde geçiren sanatçı, bu süreyi canlı renklere sahip olan şişirilebilir ürünlerden ve elektrik süpürgelerinden sanat eserleri tasarlamaya ve ayrıca diğer sanat çalışmaları için fizik deneyleri yapmaya ayırmış. “Kariyerimin başlangıcında karşıma çıkan fırsatlardan en iyi şekilde yaralanmak için her şeyi yaptım.”
Farklı malzemeler ve süreçlerle çalışmak isteyen Koons, bu arzusunun bir sonucu olarak kafasındaki fikirleri gerçeğe dönüştürmek için diğer insanlarla birlikte çalışmaya başlamış. “Diğer insanlarla çalışmaktan keyif aldığımı ve bunun tüm gün boyunca kendi başıma bir odada oturup çalışmaktan daha eğlenceli olduğunu fark ettim. İnsanlarla beraber olmayı seviyorum.”
Koons’un sanatı, kendi başına gerçekleştirdiği bir girişim olmaktan çıkıp ekip çalışması gerektiren prodüksiyonlara dönüşmeye başlamış. Adını iyice duyurmayı başaran Koons, görsel olarak etkileyici ve benzersiz sanat çalışmalarını yaratmak üzere tutku dolu bir ekiple birlikte çalıştığı atölyesini bu noktada açmış. Sanatçı, bir dönem atölyesinde 100’ün üzerinde bordrolu personel çalıştırdığını söylüyor.
Mükemmeliyetin varlığına inanmayan Koons, bu bakımdan kendisine yakıştırılan mükemmeliyetçi tanımını reddediyor.
LİDERLİK SANATI.
Yaratıcı beyninin ürettiklerini gerçeğe dönüştürmek her zaman için Koons’un ana hedefi olmuş. Ancak, yaşadığı geçiş yeni bir kavramı, yani liderlik sanatını da keşfetmesini sağlamış. Sanatın hem radikallik hem de hayatımızda önemli gördüğümüz şeylerin temeli ile bağlantılı olduğunu düşünen sanatçı, bunun ilginç bir ikilem olduğunu ifade ediyor. “Tam anlamıyla avangart, kuralı olmayan bir şey. Sanat aynı zamanda insan olmaya dair değerleri ileten bir araç ve sanatı bu nedenle değerli görürüz” diye belirten sanatçı, sonra da ekliyor: “Bir lider olmak için sanatçı kimliğimle öğrendiğim her şeyi kullanmayı denedim; insanlarla iletişim kurmak, yaşama amacınızı bulmak ve diğer insanlara kendilerini dünyaya açmanın ne anlama geldiğini keşfetme konusunda yardımcı olmak.”
SINIRLAR ZORLANMAK İÇİNDİR.
Sınırları zorlamayı seven Jeff Koons, bu konuda şunları söylüyor: “Sınırlarım olmadığını söyleyebilmeyi çok isterdim ama nihayetinde ben de insanım; elbette benim de bazı sınırlarım var.” Ancak Koons o sınırları da zorlamayı seviyor. “Her zaman daha iyisini yapmaya çalıştım. Limitleri zorlamak ve kendimi devamlı geliştirmek istiyorum.”
Bu yaklaşımın sanatçının başarısında azımsanamayacak bir payı olduğunu görmek zor değil. 66 yaşındaki Koons, uzun süredir dünyanın en ünlü ressamlarından biri olarak anılıyor. Kariyerinin ellinci yılında olan Jeff Koons’un çalışmaları, dünyanın dört bir yanındaki müzelerde en çok ilgi gören eserler olmaya devam ediyor. Sanatçının eserlerine müzayedelerde de dudak uçuklatan değerler biçiliyor. 2013 yılında 58,4 milyon dolara satılan Balloon Dog (Orange) ve 2019 yılında 91,1 milyon dolara satılan Rabbit adlı eserleri ile Koons, henüz hayatta olan bir sanatçı olarak bu alandaki iki dünya rekorunu da elinde bulunduruyor.
Bu tür başarılar, Koons’un New York’ta yaklaşık 50 kişinin çalıştığı büyük bir atölyenin sahibi olmasını sağlamış. Dijital çalışmalardan tablolara ve heykellere kadar pek çok alana odaklanan Koons ve ekibini bir arada tutan itici güç elbette ki sanat tutkusu. Tıpkı Koons gibi, ekibi de yaptıkları her şeyde sınırları zorlamak istiyor.
AİT OLDUĞUNUZ YERİ BULMAK.
Koons, New York’ta olmadığı zamanların çoğunu doğduğu yer olan ve aynı zamanda şu aralar Antiquity koleksiyonu için mermer ve granit heykellerin hayat bulduğu Antiquity Stone adlı modern atölyesinde, yani Pennsylvania’da geçiriyor. Koons, bu konuyla ilgili hoş bir anı olarak, çocukluk çağında yakınlardaki Philadephia’yı ziyaret ettiğini ve şehrin kurucusu William Penn’in belediye sarayının çatısında sergilenen 11 metrelik heykelini hayranlıkla izlediğini hatırlıyor.
Orta halli ailesi sanata duyduğu ilgiyi desteklediği için şanslı olduğunu söyleyen Koons, “Dört yaşından itibaren ailem bana özel bir şeyler yapmakta olduğumu hissettirdi. Bu noktadan sonra kendimi sanatla keşfetmeye ve tanımlamaya başladım.” diyor. Özel resim dersleri alan ve New York’a taşınmadan önce Baltimore ve Chicago’da güzel sanatlar okuluna giden Koons, kentin enerjisine kapıldığını ve kendini “jenerasyonunun bir parçası gibi” hissettiğini söylüyor.
Koons’un sanat dünyasındaki yolculuğunun pek de alışılageldik olmadığını söyleyebiliriz. Aklındaki sanat fikrini eksiksiz olarak hayata yansıtmak isteyen Koons, bunu sağlayacak maddi özgürlüğü elde etmek için birkaç yıl boyunca borsada broker olarak çalışmış. Akşamları ve hafta sonlarını stüdyo dairesinde geçiren sanatçı, bu süreyi canlı renklere sahip olan şişirilebilir ürünlerden ve elektrik süpürgelerinden sanat eserleri tasarlamaya ve ayrıca diğer sanat çalışmaları için fizik deneyleri yapmaya ayırmış. “Kariyerimin başlangıcında karşıma çıkan fırsatlardan en iyi şekilde yaralanmak için her şeyi yaptım.”
Farklı malzemeler ve süreçlerle çalışmak isteyen Koons, bu arzusunun bir sonucu olarak kafasındaki fikirleri gerçeğe dönüştürmek için diğer insanlarla birlikte çalışmaya başlamış. “Diğer insanlarla çalışmaktan keyif aldığımı ve bunun tüm gün boyunca kendi başıma bir odada oturup çalışmaktan daha eğlenceli olduğunu fark ettim. İnsanlarla beraber olmayı seviyorum.”
Koons’un sanatı, kendi başına gerçekleştirdiği bir girişim olmaktan çıkıp ekip çalışması gerektiren prodüksiyonlara dönüşmeye başlamış. Adını iyice duyurmayı başaran Koons, görsel olarak etkileyici ve benzersiz sanat çalışmalarını yaratmak üzere tutku dolu bir ekiple birlikte çalıştığı atölyesini bu noktada açmış. Sanatçı, bir dönem atölyesinde 100’ün üzerinde bordrolu personel çalıştırdığını söylüyor.
LİDERLİK SANATI.
Yaratıcı beyninin ürettiklerini gerçeğe dönüştürmek her zaman için Koons’un ana hedefi olmuş. Ancak, yaşadığı geçiş yeni bir kavramı, yani liderlik sanatını da keşfetmesini sağlamış. Sanatın hem radikallik hem de hayatımızda önemli gördüğümüz şeylerin temeli ile bağlantılı olduğunu düşünen sanatçı, bunun ilginç bir ikilem olduğunu ifade ediyor. “Tam anlamıyla avangart, kuralı olmayan bir şey. Sanat aynı zamanda insan olmaya dair değerleri ileten bir araç ve sanatı bu nedenle değerli görürüz” diye belirten sanatçı, sonra da ekliyor: “Bir lider olmak için sanatçı kimliğimle öğrendiğim her şeyi kullanmayı denedim; insanlarla iletişim kurmak, yaşama amacınızı bulmak ve diğer insanlara kendilerini dünyaya açmanın ne anlama geldiğini keşfetme konusunda yardımcı olmak.”
Koons, sanat çalışmaları için tüm fikirlerini kendisi üretiyor. Sanatçı, bu konuda şunları söylüyor: “Yıllar içinde bir sanatçı olarak yaratıcılık adına neler yapabileceğimi düşünmek için çok vaktim oldu. Fikir nasıl bulunur? Fikrin kaynağı nedir? Sonunda fark ettim ki yapabileceğiniz tek şey kendinize güvenmek ve ilginizi çeken şeylerin peşinden gitmeye devam etmek.” İlham kaynağı bulmak ile her gün gözlem yapmak arasındaki ilişki oldukça şaşırtıcı. Koons eserlerinin çoğu, ilhamını sanatçının “hazır yapım” olarak adlandırdığı ve etrafımızdaki dünyaya ait nesnelerden alıyor. Oyuncaklar, hayvanlar, bitkiler veya çizgi film karakterleri gibi şeyler bir araya getirilerek sanat bağlamında sergileniyor.
Bu listeye otomobilleri de ekleyebiliriz. BMW Art Car projesine katkı veren pek çok ünlü sanatçının arasında Koons da yer alıyor (➜ Daha fazla bilgi: BMW Art Car Projesi). Sanatçı; kendisinden önce gelen Alexander Calder, Roy Lichtenstein, Andy Warhol ve Frank Stella gibi isimlerle birlikte hep bu aileye dahil olmak istediğini söylüyor. Jeff Koons imzasını taşıyan bir BMW M3 GT2, 2010 yılında Paris’teki Pompidou Merkezinde görücüye çıkmıştı. Sanatçı, uzun ve renkli şeritlerle bezediği otomobili hızın verdiği hissin bir ifadesi olarak tanımlıyor. “Kuasarlardan yıldız patlamalarına ve ışık izlerine kadar pek çok farklı enerji formunu araştırdım. Amacım patlama ve hız hissini yakalamaktı.”
Koons, sanat çalışmaları için tüm fikirlerini kendisi üretiyor. Sanatçı, bu konuda şunları söylüyor: “Yıllar içinde bir sanatçı olarak yaratıcılık adına neler yapabileceğimi düşünmek için çok vaktim oldu. Fikir nasıl bulunur? Fikrin kaynağı nedir? Sonunda fark ettim ki yapabileceğiniz tek şey kendinize güvenmek ve ilginizi çeken şeylerin peşinden gitmeye devam etmek.” İlham kaynağı bulmak ile her gün gözlem yapmak arasındaki ilişki oldukça şaşırtıcı. Koons eserlerinin çoğu, ilhamını sanatçının “hazır yapım” olarak adlandırdığı ve etrafımızdaki dünyaya ait nesnelerden alıyor. Oyuncaklar, hayvanlar, bitkiler veya çizgi film karakterleri gibi şeyler bir araya getirilerek sanat bağlamında sergileniyor.
Bu listeye otomobilleri de ekleyebiliriz. BMW Art Car projesine katkı veren pek çok ünlü sanatçının arasında Koons da yer alıyor (➜ Daha fazla bilgi: BMW Art Car Projesi). Sanatçı; kendisinden önce gelen Alexander Calder, Roy Lichtenstein, Andy Warhol ve Frank Stella gibi isimlerle birlikte hep bu aileye dahil olmak istediğini söylüyor. Jeff Koons imzasını taşıyan bir BMW M3 GT2, 2010 yılında Paris’teki Pompidou Merkezinde görücüye çıkmıştı. Sanatçı, uzun ve renkli şeritlerle bezediği otomobili hızın verdiği hissin bir ifadesi olarak tanımlıyor. “Kuasarlardan yıldız patlamalarına ve ışık izlerine kadar pek çok farklı enerji formunu araştırdım. Amacım patlama ve hız hissini yakalamaktı.”
Koons, yolculuğunun bir parçası olarak bazı şeyleri geride bırakmayı öğrendiğini de kabul ediyor.
İPLERİ DOĞRU ZAMANDA BIRAKMAYI ÖĞRENMEK.
Koons’un çalışmaları fikir aşamasından uygulamaya kadar kendisine ait olsa da sanatçı, ekibinin çok değerli katkılarda bulunduğunu ifade ediyor: “Ekibim, fikirlerimi farklı çalışma süreçleri üzerinden gerçekleştirme konusunda bana yardımcı oluyor. Hep birlikte süreçleri geliştirmeye, yeni bir şeyler ortaya çıkarmaya ve mümkün olduğunca hızlı ve verimli hareket etmeye çalışıyoruz.” Koons, atölyede liderlik yaparken başarıya ulaşma konusunda “işte bunu yapabiliriz” mottosu ile bir örnek oluşturmaya çalıştığını söylüyor. Bu yaklaşım belirli karakterlerdeki insanları kendine çekiyor. Ekip üyelerinden bazıları 25 yıldan uzun süredir Koons’un yanında çalışıyor. Yeni şeyler keşfetmekten ve başarmaktan heyecan duyuyorlar. “Ekip olarak imkansızın peşinden koşmuyoruz. Çalışmaların izleyicide şaşkınlık ve merak hissi uyandırması için çabalıyoruz. İzleyicinin, hayattaki potansiyeli ile ilgili olarak hissedebileceği bir heyecan duygusu oluşturmak istiyoruz. Ekibimin yardımı sayesinde, çalışmalarımı sürekli olarak ileri taşımayı başardığımı düşünüyorum.”
Kendisine “mükemmeliyetçi” yakıştırması yapılan Koons, mükemmeliyet kavramına inanmadığı için bu adlandırmayı reddediyor. Kusursuzluk arayışını kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan bir köpeğe benzeten Koons, bu arayışın daima hayal kırıklığı ile sona ereceğini düşünüyor. Ancak bu yüksek standartlara sahip olmadığı anlamına gelmiyor. Aksine, her sürecin bir sonu olduğunu da unutmayarak daima elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını ifade ediyor. Koons’un, yazının başında bahsettiğimiz sınırları zorlama alışkanlığı çalışmaları için de geçerli. “Tek bir şansınız var. Söz konusu sanat olduğunda, bunu nasıl tamamladığınız büyük önem taşıyor. Bu nedenle çalışmalarımı mümkün olduğunca ileriye taşımaya çabalıyorum. Ancak belli bir noktada artık bitirmem gerektiğini biliyorum.”
İPLERİ DOĞRU ZAMANDA BIRAKMAYI ÖĞRENMEK.
Koons’un çalışmaları fikir aşamasından uygulamaya kadar kendisine ait olsa da sanatçı, ekibinin çok değerli katkılarda bulunduğunu ifade ediyor: “Ekibim, fikirlerimi farklı çalışma süreçleri üzerinden gerçekleştirme konusunda bana yardımcı oluyor. Hep birlikte süreçleri geliştirmeye, yeni bir şeyler ortaya çıkarmaya ve mümkün olduğunca hızlı ve verimli hareket etmeye çalışıyoruz.” Koons, atölyede liderlik yaparken başarıya ulaşma konusunda “işte bunu yapabiliriz” mottosu ile bir örnek oluşturmaya çalıştığını söylüyor. Bu yaklaşım belirli karakterlerdeki insanları kendine çekiyor. Ekip üyelerinden bazıları 25 yıldan uzun süredir Koons’un yanında çalışıyor. Yeni şeyler keşfetmekten ve başarmaktan heyecan duyuyorlar. “Ekip olarak imkansızın peşinden koşmuyoruz. Çalışmaların izleyicide şaşkınlık ve merak hissi uyandırması için çabalıyoruz. İzleyicinin, hayattaki potansiyeli ile ilgili olarak hissedebileceği bir heyecan duygusu oluşturmak istiyoruz. Ekibimin yardımı sayesinde, çalışmalarımı sürekli olarak ileri taşımayı başardığımı düşünüyorum.”
Kendisine “mükemmeliyetçi” yakıştırması yapılan Koons, mükemmeliyet kavramına inanmadığı için bu adlandırmayı reddediyor. Kusursuzluk arayışını kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan bir köpeğe benzeten Koons, bu arayışın daima hayal kırıklığı ile sona ereceğini düşünüyor. Ancak bu yüksek standartlara sahip olmadığı anlamına gelmiyor. Aksine, her sürecin bir sonu olduğunu da unutmayarak daima elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığını ifade ediyor. Koons’un, yazının başında bahsettiğimiz sınırları zorlama alışkanlığı çalışmaları için de geçerli. “Tek bir şansınız var. Söz konusu sanat olduğunda, bunu nasıl tamamladığınız büyük önem taşıyor. Bu nedenle çalışmalarımı mümkün olduğunca ileriye taşımaya çabalıyorum. Ancak belli bir noktada artık bitirmem gerektiğini biliyorum.”
* Fotoğraflar: CNN/BMW; Yazar: Geoff Poulton | Yazı için kaynak: https://www.bmw.com/en/design/jeff-koons-and-the-art-of-leadership.html