Çerezleri kullanmamız için izninizi yönetme aracımız geçici olarak çevrimdışı. Bu nedenle, çerez kullanımına izin vermenizi gerektiren bazı işlevler eksik olabilir.
ZEYTİN ÇEKİRDEĞİNDEN BİYOPLASTİĞE.
Duygu Yılmaz ile Joy Blog’a özel bir söyleşi.
Duygu Yılmaz, 2017 yılından bu yana doğaya zarar vermeden kaybolan, çevre dostu biyoplastikler üretiyor. Bu maddeyi zeytin çekirdeğinden faydalanarak üreten Biolive şirketinin kurucu ortaklarından gıda ve kimya mühendisi Duygu Yılmaz ile buluşu, ilham kaynakları ve dünyamızın geleceğine dair çok özel bir söyleşi gerçekleştirdik.
28.01.2022
Babasının kahvaltıda midesine yararlı olduğunu düşünerek yuttuğu zeytin çekirdeklerinden ilham alan gıda ve kimya mühendisi Duygu Yılmaz, araştırmaları ve merakı sayesinde dünyada bir ilki gerçekleştirdi ve zeytin çekirdeklerinden doğaya zarar vermeyen biyoplastik madde üretmeyi başardı. 2017’de okuldan arkadaşları ile Vestel Ventures'dan yatırım alarak 3 ortak olarak Biolive'i kurdu. Girişimcilik kariyerine başladıktan sonra ABD'de ve Avrupa'da çeşitli ödüller ve eğitimler alarak girişimcilik hayatına devam eden Duygu Yılmaz’ın buluşunu gelin, kendisinden dinleyelim.
Duygu Hanım merhaba, bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Bir bilim insanı olarak günleriniz nasıl geçiyor?
2013’te Aydın Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldum, İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü’ne başladım ve yine aynı okulda yüksek lisans yapmaya başladım. Bir süre, bir bal firmasında kalite mühendisi olarak çalıştım. Kurumsal hayatın bana çok uygun olmadığını anladıktan sonra ise ortaklarımla birlikte, zeytin çekirdeğinden ilhamla %100 hali doğada çözünebilir biyoplastik üreten Biolive’i kurduk.
Güne mutlaka meditasyon yaparak başlıyorum, bunun yanı sıra günlerim genel anlamda ofiste, bilgisayar başında geçiyor. Akşamları da İstanbul Aydın Üniversitesi’nde Girişimcilik dersleri veriyorum. İş ve okul rutinimden artakalan zamanda da yürüyüş yapmayı, yeni şeyler öğrenmeyi, kendime bir şeyler katmayı çok seviyorum. Bitkisel kozmetik ve aromaterapi ile ilgileniyorum, hatta aldığım eğitimlerle bu iki alanda da uzmanlığımı tamamladım. Ayrıca geçen sene Latince öğrenmeye de başladım, kısacası günlerim çalışarak ve öğrenerek geçiyor. Hayatta beni mutlu eden şeylerin başında öğrenmek ve araştırmak geliyor, ayrıca seyahat etmeyi de çok seviyorum hatta en kısa sürede Nepal’e gitmeyi planlıyorum.
Bilime olan tutkunuzu ne zaman keşfettiniz?
3-4 yaşlarımdan bu yana sürekli bir beyaz önlük giyme hayalim varmış, ailem bunu hep söyler. Bilim insanı, doktor ya da kimyager olacağım dermişim hep. Hatta annem evden bir iki dakikalığına ayrıldığı zaman kuzenimle birlikte topladığımız çakıl taşlarından sabun yapmaya çalıştığımızı hatırlıyorum. Yosunları toplayıp krem yapmaya çalışır ya da şampuan denemeleri yapardım, anlayacağınız sürekli üretme aşkıyla bir şeyleri karıştırır dururdum. Mutfak benim için adeta bir laboratuvar gibiydi. Ders çalışmayı, araştırmayı, öğrenmeyi hep seven bir çocuk oldum, bu ilgi yetişkinlikte de devam etti.
Biraz da mimarı olduğunuz markanız Biolive’dan bahsedelim. Zeytin çekirdeğinden doğa dostu biyoplastikler üretiyorsunuz. Her şey nasıl başladı, buluşunuzu hayata nasıl geçirdiniz?
Babam her sabah kahvaltıda mutlaka zeytin yer ve çekirdeklerini de yutardı. Bir gün babama çekirdekleri neden yuttuğunu sordum, o da “midesine iyi geldiğini” söyledi. Sonrasında “Zeytin çekirdeğinin içerisinde ne var? Bu gerçek olabilir mi?’’ diyerekten bu konuyu araştırmaya karar verdim.
İlk aşamada zeytin çekirdeklerinin içerisinde “oleuropein" adında çok güçlü bir antioksidan madde olduğunu öğrendim. İsviçre ve pek çok Avrupa ülkesinde kanser tedavilerinde kullanılan bir madde bu. Araştırmalarım devam ettikçe de zeytin çekirdeği bende adeta bir tutkuya dönüştü. Zaman içerisinde zeytin çekirdeklerini İzmit’te eski usul bir değirmende öğüttüm ve öğüttüğüm çekirdeklerle neler yapılabileceğini araştırmaya başladım.
Üniversiteden arkadaşlarım ve şimdi ortaklarım olan Fatih ve Mehmet de benimle birlikte zeytin çekirdeğini araştırmaya başladı. Öğütülmüş zeytin çekirdeklerinden biyoplastik yapılıp yapılamayacağını araştırmaya başladık, zira peynir altı suyundan yapılabiliyordu. Fatih’in öğrenci evinde laboratuvar kurduk ve sürekli olarak bu konuyu araştırdık. Bu arada bir yandan da çalışmaya devam ediyordum, kazandıklarımı da laboratuvar cihazları AR-GE harcamaları için kullanıyorduk. Laboratuvar araştırmalarımız 2 yıl sürdü ve çalışmalarımız neticesini gösterdi, zeytin çekirdeğinden ilk biyoplastik prototipini elde ettik.
Daha sonrasında Boğaziçi Üniversitesi’ndeki bir yarışmada, bu buluşumuz ile fikir kategorisinde ödül aldık ve okul bizi Berlin’e gönderdi. Zeytin çekirdeğinden elde ettiğimiz biyoplastik Berlin’de çok beğenildi. TÜBİTAK’ta 2016 yılında yılın kadın girişimcisi seçildim. Ardından Vestel Ventures bize yatırım yaptı. Bunun üzerine Yıldız Teknik Üniversitesi’nde AR-GE laboratuvarı kurduk ve TÜBİTAK’tan destek aldık. Biolive’ı da Nisan 2017’de hayata geçirdik.
Biyomalzeme kullanımında bir artış söz konusu. Zeytin çekirdeklerinden ürettiğiniz biyomalzemenin alışılan plastik anlayışından farkı ve kullanım alanları nelerdir?
Petrol bazlı üretilen plastikler, hem insan sağlığına hem de çevreye ciddi zararlar veriyor. Bu plastikler zamanla atığa dönüşüyor ve doğada ancak 450 yıl gibi uzun bir zamanda kayboluyor, üstelik ciddi oranda karbondioksit emisyonuna neden olduğunu da ekleyelim.
Biolive ise zeytin atıklarından, tamamen doğal, doğada çözünen biyoplastik granüller üretiyor. Ülkemizde yılda yaklaşık 500 bin ton, gezegenimizde ise 6 milyon ton zeytin çekirdeği atığı ortaya çıkıyor, biz bu noktada bu atığı değerlendiriyor ve 1 ton çekirdekten 7 ton biyoplastik elde edebiliyoruz.
Üretilen biyoplastik granüller, çevre dostu otomobiller için yedek parçalar, uzun kullanımlık plastik gıda malzemeleri, elektrik elektronik endüstrisi, termos, kıyafet askısı, düğme vb. ürünlerin yanı sıra bebek ürünleri, sürdürülebilir tekstil ürünleri ve bitkisel deri için kullanılabiliyor.
Kurucusu ve CEO’su olduğunuz Biolive ile yerel ve global arenada birçok ödül kazandınız. Ödüllerinizi bir de sizden dinleyebilir miyiz, bu ödüller sizin için ne ifade ediyor?
Ödüller ciddi anlamda bizi motive ediyor diyebilirim, yaptığınız işin takdir ediliyor oluşu sizi bir sonraki adıma hazırlıyor. Tabii işin bir de manevi boyutu var, ödüller ailelerimiz için inanılmaz bir gurur kaynağı. Ayrıca bu ödüllerle birlikte bir miktar para ödülü de kazanıyorsunuz. Biz ortaklarımla yola çıkarken, kazandığımız her para ödülünü şirket içerisinde bir yatırım olarak değerlendireceğimize dair bir sözleşme yaptık ve gelen her ödülü bu şekilde değerlendirmeye de hala devam ediyoruz.
Ödüllere gelecek olursam, Biolive bugüne dek 2 defa Silikon Vadisi’nde yer aldı ve 30’dan fazla Ulusal ve Uluslararası birincilik elde etti. Biolive’ın yanı sıra ben de 2016 yılında Kadem, TÜBİTAK ve Martek öncülüğünde yapılan Kadın Girişimcilik Kampı’nda birincilik ödülü, 2017 yılında ise KAGİDER, Garanti Bankası ve Ekonomist tarafından yapılan Kadın Girişimcilik yarışmasında”‘2017 Yılında Türkiye’nin Gelecek Vaat Eden Kadın Girişimcisi” olarak seçildim. 2019’da ise JCI Derneği tarafından düzenlenen Dünyanın En Başarılı 10 Genci arasına girdim ve geçen yıl Estonya’da ülkemizi temsil etttim.
Biolive, Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan 17 tanesinden 11 tanesini kapsadığı ve sosyal etkisi ön planda olduğu için UNDP, Impact Hub ve Anadolu Efes tarafından düzenlenen “Accelerate2030’’ programında önce yerel finalist olarak seçildim ve sonrasında ülkemizi 2019 yılında İsviçre’de Birleşmiş Milletler global finalisti olarak temsil ettim. Bu program ile Türkiye’de ve globalde 1 yılı aşkın sosyal girişimcilik, döngüsel ekonomi, karbon, su ve enerji döngüsü gibi eğitimler alıp, çalışmalarda bulunduğumuzu da ekleyebilirim.
“2017 Yılında Türkiye'nin Gelecek Vaat Eden Kadın Girişimcisi” ödülünü kazanmış bir kadın olarak, girişimci kadınlar ülkemizde hangi zorluklarla karşılaşıyor? Ayrıca bu yolda girişimci olmayı düşünen kadınlara önerileriniz nelerdir?
Sanayi ne yazık ki hâlâ erkek egemenliğinde olan bir iş sektörü. Zaman zaman ön yargılarla karşılaşabiliyorsunuz, bu konuda genelleme yapamam, zira çok destekleyenler de oldu, ego problemleri yaratanlar da… Bazen genç üstüne bir de kadın olduğunuz için ciddiye alınmadığınız durumlar dahi yaşayabiliyorsunuz. Bu noktada kendime ve araştırmama olan inancım bana çok yardımcı oldu, diğer insanların görüşleri sizin kontrolünüzün tamamen dışında, bu anlayışla kişinin kendine inanması ve yorumları kulak arkası etmesi gerekiyor.
Daha yaşanabilir bir dünya ve sürdürülebilirlik konusunda hem mesleki hem de özel hayatınızda nelere dikkat ediyorsunuz?
Biz Biolive olarak kartvizit kullanmıyoruz, kağıt, plastik yani kısacası herhangi bir atık çıkartmamaya özen gösteriyoruz. Atık çıkarmayan kargo şirketlerini tercih ediyoruz. Ekip olarak karbon ayak izimizi azaltmak adına bazen bir durumu en ince ayrıntısına kadar düşünebiliyoruz. Ekibimizde vegan yaşam stilini benimseyen arkadaşlarımız da var. Çevre ve sürdürebilirlik için tutku ve sevgiyle elimizden geleni ve çok daha fazlasını yapmaya çalışıyoruz diyebilirim.
Kişisel olarak ise sade bir hayat yaşadığımı söyleyebilirim. Çok fazla alışveriş yapmayı sevmem, eşyalarıma çok iyi bakarım ve uzun süre kullanırım. Hatta çöpe kolay kolay bir şey atmam, mutlaka bir şekilde değerlendiririm. Sahip olduğum her şeyi tekrar tekrar kullanmaya özen gösteririm. Yıllarca aynı şeyleri giyen insanlar vardır ya işte ben de onlardan biriyim.
Sizce bireysel ve toplumsal olarak sürdürülebilirlik konusundaki farkındalığımız ne durumda? Sizce bu noktada hangi şirketlere ve endüstrilere başlıca yük düşüyor?
Çevresel bilinç ve farkındalık ülkelerin aldığı regülasyonlar doğrultusunda, mecburi olsa da gelişim gösteriyor. Özellikle son iki yılda gezegenimizin geleceğine dair yaşanan farkındalık çok ciddi bir boyutta. Ülkemizde de sürdürülebilirlik bilinci biraz geç de olsa gelişme gösteriyor. İlk etapta markalar için bu çok soyut bir kavram olarak algılandı. Zaman içerisinde bu fikir oturmaya başladı. Eğitimle birlikte sürdürülebilirlik kavramının iyice desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Seri üretim yapan tüm endüstrilerin sürdürülebilirlik ve atık yönetimi konusunda elini taşın altına koyması gerektiğini düşünüyorum, ne yazık ki hala “mış gibi” yapanlar var… Bu arada büyük ölçekli markalardansa yeni kurulan butik markaların çok daha sorumluluk sahibi olduğunu söyleyebilirim ve bu durum beni çok mutlu ediyor. Umarım ileride tüm sektörler ve bireyler olarak daha da bilinçlenebiliriz.
Duygu Yılmaz kimdir?
Duygu Yılmaz 2013 yılında Gıda Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra, bir bal şirketinde kalite uzmanı olarak çalışmaya başladı ve eğitimine İstanbul Teknik Üniversitesi'nde devam etti. Çalışma hayatına devam ederken babasının kahvaltıda zeytin çekirdeği yuttuğunu gördükten sonra, okuldan arkadaşları ile zeytin çekirdeğinin insan sağlığı üzerindeki etkisini araştırmaya başladı. Yılmaz, Haziran 2015'te zeytin çekirdeği atıklarından biyoplastik üretmek için bir şirket kurmaya karar verdi ve Vestel Ventures'dan yatırım desteği alarak diğer iki ortağıyla birlikte Biolive'i kurdu. Girişimcilik kariyerine başladıktan sonra ABD'de ve Avrupa'da çeşitli ödüller ve eğitimler alarak girişimcilik hayatına devam etti. Dünyada zeytin çekirdeklerinden biyoplastik üreten ilk firmanın ortaklarından olan Yılmaz, kısa sürede birçok ulusal ve uluslararası ödüle layık görüldü.
*Yazar: Markus Löblein; Fotoğraflar: BMW; Video: BMW | Yazı için kaynak: https://www.bmw.com/en/magazine/innovation/hans-zimmer-individual-drive-sounds-as-identity-for-electric-vehicles.html