Çerezleri kullanmamız için izninizi yönetme aracımız geçici olarak çevrimdışı. Bu nedenle, çerez kullanımına izin vermenizi gerektiren bazı işlevler eksik olabilir.
STEVE MCCURRY’NİN GÖZÜNDEN
İSKOÇYA.
Fotoğrafçı Steve McCurry, gezegenimizi ve bu gezegende yaşayan insanları en iyi tanıyan kişilerden biri. Herkesin hayatında en az bir kez karşısına çıkmış olan “Afgan Kızı”nın fotoğrafçısı o. Kazandığı sayısız başarı ve ödülün yanı sıra Dünya Basın Fotoğrafları Vakfı ödülüne ve Robert Capa altın madalyasına layık görülen ve National Geographic bünyesinde uzun süredir fotoğrafçılık yapan McCurry ile, İskoçya’yı Yeni BMW iX eşliğinde Joy Blog’da keşfediyoruz.
12.11.2021
McCurry’nin fotoğrafçılık dünyasında yıldız statüsüne ulaşması, tüm fotoğrafçıların karanlık odalarda film rulolarıyla çalıştığı günlerde yanına sırt çantasını alarak Hindistan, Pakistan ve Afganistan’a doğru çıktığı yolculuk dönemlerine dayanıyor.
Afgan mültecilerden oluşan bir grubun yardımıyla 1984 yılında, o dönemde Rusya işgali altında olan Afganistan’a ulaşan McCurry, buradaki çalışmalarıyla işgalci güçlerin acımasızlığını ve bu kargaşa içinde geride kalanların karşılaştığı zorlukları resmetti. Bu fotoğraf serisinin bir parçası olan ünlü “Afgan Kızı” portresi, 1985 yılının Haziran ayında kendine National Geographic dergisinin kapağında yer buldu ve McCurry’nin günümüzün en önemli görsel hikaye anlatıcılarından biri olarak ün kazanmasını sağladı.
O BİR İSKOÇ.
Fotoğrafçının neredeyse kırk yıla ulaşan ikonik kariyerinde hızla ilerleyip günümüze ulaştığımızda McCurry’i bu kez İskoçya’nın durgun, acımasız ve insan elinin pek değmediği dağlık bölgelerine seyahat ederken buluyoruz. Bu seyahat, fotoğrafçının kariyerinin ilk dönemlerinde Afgan mülteci kamplarına yaptığı yolculuktan oldukça farklı. Yine de bu röportajı gerçekleştirmek için fotoğrafçı ile bir araya geldiğimizde, seyahatin bazı heyecan verici yönleri olduğunu keşfediyoruz.
“Damarlarımda İskoç kanı akıyor,” diyen McCurry, sözlerine şöyle devam ediyor: “Atalarımın bu topraklarda belki de çobanlık veya çiftçilik yaparak hayatlarını nasıl yaşadıklarını düşünmek bana oldukça büyüleyici geliyor.”
McCurry’nin Kuzey Atlantik’in kıyısındaki bu yemyeşil, açık düzlüklere seyahat etmesinin nedeni buradaki muhteşem doğayı fotoğraflamak. Bu yolculukta kendisine Yeni BMW iX eşlik ediyor. Konfor ve performans için tasarlanan bu otomobil, rüzgarların hüküm sürdüğü bu uzak topraklar için mükemmel bir yol arkadaşı (➜ Daha fazlası için: Transalp’lerde Unutulmaz Bir Bisiklet Turu.)
Yolculuğunun ardındaki motivasyonu sorduğumuzda bu bölgedeki dağları çok sevdiğini söyleyen McCurry sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu bölgedeki hava durumunun ve koşulların tahmin edilemez oluşu bende ayrı bir heyecan yaratıyor. Tam anlamıyla nefes kesici diyebilirim.”
Steve McCurry“Fotoğrafların bizi yolculuklara çıkarması gerektiğine inanıyorum. Onlara baktığımızda duygularımız harekete geçmeli. Coşku, mutluluk, hüzün… Bize bir şeyler hissettirmeli.’’
“GÖRDÜĞÜM HER ŞEY.”
Bu bölgedeki arazi koşullarının son derece çetin olduğunu söyleyebiliriz. Fotoğrafçılar, bu tür projelerde doğru teçhizat ve ekipman seçiminin ne kadar önemli olduğunu biliyorlar. Ancak, McCurry’nin yaklaşımının daha rahat olduğunu öğreniyoruz.
“Seyahatlerimi oldukça minimal şekilde gerçekleştiriyorum. Yanıma beni yağmurdan koruyacak bir ceket, bir çift eldiven, bir şapka, tripod, sabit sürücüler ve birkaç tane Leica marka fotoğraf makinesi aldım. Genellikle yalnızca birkaç lens kullanarak çalışıyorum. Bir adet 24-90 milimetrelik ve bir adet 16-35 milimetrelik lensim var. Yıllardır az sayıda ekipmanla çalışıyorum ve bu ekipmanlar gördüğüm her şeyi fotoğraflamak için yeterli oluyor,’’ diyor.
McCurry’nin hayatı boyunca pek çok şeye tanık olduğunu söyleyebiliriz. Çalışmalarını gerçekleştirmek için yedi kıtanın tamamına seyahat eden fotoğrafçı, en sevdiği yerlerden bazılarına örnek olarak Yemen’i, Etiyopya’yı, Bhutan’ı ve Himalayaları gösteriyor.
Çoğumuzun bildiği gibi, İskoçya’nın rüzgarlı ve engebeli tepeleri birçok yönden uygarlık sınırlarının oldukça uzağında kalıyor. Peki o halde neden İskoçya? Usta fotoğrafçının kuzeyin topraklarına dönmesine neden olan şey ne? Bu sorunun yanıtı hem kısa hem de gerçek anlamda “güçlü’’: Rüzgar jeneratörleri.
Kompozisyonu ile ölümsüzleştireceği bu uzun ve heybetli kuleler hakkında konuşup seyahatinin temel amacını açıklarken “İnsanların, tıpkı bu rüzgar jeneratörleri gibi alternatif enerji kaynaklarını değerlendirmeye başlaması gerekiyor” diyen fotoğrafçı (➜Daha fazlası için: BMW’de Sürdürülebilir Üretim.), sözlerine şöyle devam ediyor: “Tıpkı İskoçya gibi, dünyanın belirli bölgelerinde bu tür jeneratörler için mükemmel koşullar hüküm sürüyor. Bu yolculuğumda bu kuleleri ziyaret edip fotoğraflayabildiğim için çok mutluyum.”
ADAPTASYON OYUNU.
Alternatif enerji kullanımı en nihayetinde adaptasyonla ve bildiğimizi düşündüğümüz şeyleri yeniden gözümüzde canlandırmakla ilgili. Aynı zamanda adaptasyon, McCurry’nin uzun kariyeri boyunca hem profesyonel anlamda hem de kişisel olarak gelişmesini sağlayan önemli bir faktör olmuş. Aynı durum İskoçya’da geçerliliğini koruyor: Yeni BMW iX, McCurry ve ekibi için yalnızca bir ulaşım aracı olmakla kalmıyor, aynı zamanda fotoğrafçının ölümsüzleştirdiği manzara kompozisyonlarında merceğin karşısında kendine yer bulan bir öğe olarak da karşımıza çıkıyor. Bu, öncelikle insanları ve mekanları fotoğraflayarak adını duyuran bir sanatçı için büyük bir meydan okuma.
Çalışmasını anlatırken “Otomobili bu vahşi ve muhteşem manzaranın ortasında göstermek istedim” diyen McCurry sözlerine şöyle devam ediyor: “Görsel açıdan oldukça güzel bir nesne olan bu otomobili böylesine büyüleyici bir manzara içinde fotoğraflamak benim için büyük bir keyifti. Fotoğrafların bizi yolculuklara çıkarması gerektiğine inanıyorum. Onlara baktığımızda içimizdeki duygular harekete geçmeli. Bize kahkaha attırmaları, kendimizi mutlu veya üzgün hissetmemizi sağlamaları, bize keyif vermeleri gerekiyor. Manzara fotoğrafları söz konusu olduğunda ise fotoğraflar bize ‘Burayı kesinlikle görmem lazım’ dedirtebilmeli. İlgi çekici ve dramatik olmalı, nefesimizi kesmeli.”
İşin sırrı belki de burada yatıyor. McCurry’nin çalışmalarını benzersiz yapan şey, kısa süreliğine nefesimizi kesebiliyor olmaları. McCurry’nin fotoğraflarında, onu en iyi fotoğrafçılar arasında bile öne çıkaran, insani kırılganlığı ve duyguları anında tanımamızı sağlayan kendine özgü bir şeyler var. Kendisi isteksizce kabul etse de bu kesinlikle bir tesadüf değil.
Başarısı hakkında konuşması için ısrar ettiğimizde “Evrensel bir hikaye anlatan fotoğraflar çekmeye çalışıyorum. Fotoğrafların duygulara hitap eden yönü nedeniyle insanların dikkatini çektiğini düşünüyorum,’’ diyor.
Fotoğrafçı bununla beraber cesaretin, azmin ve hepsinden de ötesi merakın çok önemli olduğunu vurguluyor.
Ardından, “Yaptığınız işi sevmeniz gerekiyor. Ancak en nihayetinde başarılı olmak için çok çalışmanız ve büyük bir tutkuya sahip olmanız lazım,’’ diye ekliyor.
ELİMDEN GELENİN EN İYİSİ.
Avrupa’nın en uzak ve rüzgarlı köşelerinden birine yapılan bir seyahat oldukça çetrefilli olabilir. Yanında bir fotoğraf makinesi ve tripod taşıyarak tek başına ışığın, gölgelerin, doğa şartlarının ve zamanın mükemmel şekilde bir araya geldiği o anı yakalamanın peşinden koşarken tepeleri aşan biri için yollar zorlayıcı, koşullar ise merhametsiz olabilir. Pek çok kişi bu koşullar altında başarısız oluyor ve McCurry, bu açıdan yaklaşıldığında çok fazla beklentiye sahip olmamanın işe yaradığını söylüyor:
“Açık fikirli olmaya çalışıyorum ve gereğinden fazla hazırlık yapmıyorum. Bir yere gittiğimde, öncelikle bölge hakkında temel bilgiler ediniyorum. Ancak, gideceğim yeri kafamda önceden idealleştirerek hayal kırıklığına uğramak istemiyorum.”
Peki ya her şeye rağmen başarısız olursanız? McCurry, bazen ne yaparsanız yapın istediğiniz kareyi yakalamanın mümkün olmayabileceğini herkesten iyi biliyor. Ne de olsa bazı günler işler yolunda gitmeyebiliyor.
İster yeni bir dergi kapağı için uç toplumların arasına karışmış, ister tek bir büyülü anı yakalamak amacıyla ekipmanınızı kurmak için doğa şartlarına cesaretle göğüs germiş, isterseniz de tıpkı bu seyahatteki gibi kendinizi beyaz kulelerin eteklerindeki rüzgarlı İskoç tepelerinde bulmuş olun, böyle günlerde peşinde olduğunuz şeyin yalnızca fotoğraf olduğunu hatırlamak yardımcı olabilir.
Bu, McCurry’nin sanatını yıllar içinde benzeri görülmemiş bir başarıya dönüştüren “insan gerçeğinin” aslında tamamen başka bir şeyle ilgili olduğunu düşündürebilir. Belki de her şey, yolculuğun size verdiği keyif ve mutluluk duygusu ile ilgilidir.
“En mutlu anlarımı doğada, vahşi hayatın içindeyken yaşıyorum. Orada tek başına olmak, tüm o sesleri duymak, etrafa göz gezdirmek... O anlarda, böylesine muhteşem bir dünyada hayatta olduğum için minnet duyuyorum. Yapabileceğimin en iyisi bu.”
1. ALLADALE DOĞA KORUMA ALANI.
National Geographic dergisinin 2021 yılı ve sonrasında doğayı yeniden keşfetmek için gidilecek altı yer listesinde yer alan ödüllü bir lokasyon. Ağaç dikimi, turbalık alan restorasyonu, gençler için açık havada öğrenme ve çok sayıda vahşi yaşam projesi dahil olmak üzere bölgedeki kapsamlı sürdürülebilirlik faaliyetlerine yoğun şekilde yatırım yapan bu özel mülk, konaklama imkanlarının yanı sıra farklı etkinlikler sunuyor.
2. NOVAR ESTATE RÜZGAR ÇİFTLİĞİ.
Novar Estate’te bulunan bu aile yadigarı mülk, 20.000 dönümlük alana yayılan tarım arazilerinin, ormanlarının ve tepelerinin yanında avcılık ve balıkçılık faaliyetleri ve son olarak da alternatif enerji tesisleri dahil olmak üzere İskoçya’nın giderek daha fazla ilgi çeken lokasyonlarından biri haline geliyor.
*Yazar: David Barnwell; Fotoğraflar: Steve McCurry; Video: BMW | Yazı için kaynak: https://www.bmw.com/en/automotive-life/in-the-scottish-highlands-with-photographer-steve-mccurry-and-the-bmw-ix.html