Çerezleri kullanmamız için izninizi yönetme aracımız geçici olarak çevrimdışı. Bu nedenle, çerez kullanımına izin vermenizi gerektiren bazı işlevler eksik olabilir.
KAHVERENGİ TABELALARIN İZİNDE:
TRUVA VE SARDES.
Bazen bir yere varmak için yola çıkarsınız ve karşınıza hiç aklınızda yokken sizi maceraya davet eden kapılar çıkar. Bunlardan bazıları da geçmişe açılır. Bir bakmışsınız bir kahverengi tabela sizi baştan çıkarmış, siz de yoldan çıkmışsınız. Türkiye her adımda bizi şaşırtmaya hazır. Biz de kahverengi tabelaların yoldan çıkardığı bir ikiliye, gazeteci Mirgün Cabas ve sanatçı/rehber Kubilay Tunçer’e yeni yolculuklarında eşlik ediyoruz.
15.10.2021
Kahverengi Tabelaların İzinde’nin ikinci sezonunda Kaş ve Patara’nın ardından bu kez de rotamızı Dünya tarihindeki savaşların en meşhurlarından birine sahne olan Truva ve Lidya’nın başkenti Sardes’e çeviriyoruz. Seyahat ederken gördüklerine hayranlıkla bakmanın ötesine geçip tarihi durakların hikayelerini keşfetmekten keyif alanlar için biz de Cabas ve Tunçer’in izinde bu rotaların hikayelerine Joy Blog’da biraz daha yakından bakmak istedik.
TROYA ANTİK KENTİ.
Troya Antik Kenti’ni eşsiz kılan onlarca neden arasında Homeros’un İlyada Destanı’nda ve UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer almasının önemi elbette büyük. Cabas ve Tuncer de bu antik mekandaki keşiflerine, yakın zamanda Madeline Miller’in “Akhilleus'un Şarkısı’’ romanında da tanıklık ettiğimiz Truva Savaşı’nın, Zeus tarafından izlendiği iddia edilen Gargaros Kayası’ndan başlıyorlar. Bir yanda muazzam bir körfez ve Midilli Adası diğer yanda bütün Kazdağları manzarasını ayaklar altına seren Zeus Altarı elbette büyük resmi görmek için tercih ettikleri ilk durak oluyor. İnsanların bu altarı rotalarına eklemelerinin bir diğer nedeniyse, geçmişten günümüze, bir işe başlamadan ya da bir yere gitmeden önce burada adaklar adamanın bir adet haline gelişi.
M.Ö. 3. yy’da inşa edilen ve binlerce yıllık tarihinde sahne olduğu savaşlar nedeniyle dokuz kez yıkılıp yeniden yapılan kentin tarihini yakından incelemek için Troya Müzesi’ne yol alınıyor. Troya Müzesi’nde şehrin her dönemine ait, 6000’den fazla eser sergileniyor. Bu 6000 parçanın toparlanması aslında umulduğu kadar kolay değil. Zira eserlerin bir kısmı İstanbul Arkeoloji Müzesi’nden getiriliyor. Bir kısmı 1870’li yıllarda bölgede çalışmaya başlayan Alman tüccar Heinrich Schliemann’ın kazılarında çıkaramadıklarından oluşuyor. Bir kısmı ise Schliemann tarafından kaçırılan fakat sonradan iade edilen eserler. Eğer müzeyi ziyaret ederseniz tıpkı Cabas ve Tuncer gibi, döneme ait ince işçiliğiyle dikkat çeken takılar arasında kaybolmak için bolca zaman ayırmanız gerekebilir.
Troya Antik Kenti’ni gezerken bolca anılan Schliemann’ın defineci motivasyonuyla hazine bulmak üzere yaptığı kazılar, aslında arkeolojinin de temellerini atıyor. Böylece burası, 1870’li yıllardan başlayarak Dünya tarihinin en uzun kazılan yeri oluyor ve onlarca değerli arkeoloğu misafir ediyor. Zamanında askerlerin geçmek için sonsuz emek verdiği surlarda artık rahatça dolaşılabilen gezinin son durağı ise beklendiği gibi Truva Atı. Meşhur atın hikayesini kısaca hatırlarsak; savaşı bitirmek adına Odysseus “Savaşı kaybettik, çekiliyoruz. Size de tanrılar namına Poseidon’un atını hediye olarak sunuyoruz.” demek gibi zekice bir fikirle geliyor. Böylece bu sözlere inanıp atı içeri alan Truvalılar barış kutlamalarında eğlenirken, Akha askerleri atın içerisinden çıkıyor. Kapıları açılıyor ve Truva'nın surlarına yaklaşmış olan Akhalı ordusunun da yardımıyla şehir tamamen yıkılıyor.
SARDES ANTİK KENTİ.
Sardes Antik Kenti, Lidya Devleti’nin başkenti olmasının yanı sıra Hristiyanlık tarihinde de önem taşıyor. Çünkü Sardes Anadolu’daki yedi kiliseden biri ve İncil’in vahiy bölümünde Hıristiyanlığın batıya yayılmasında önemli rol oynadığı vurgulanıyor. Şehrin tarihinde Tunçer’in anlatımıyla kısa bir yolculuğa çıkacak olursak; Lidya zamanı M.Ö 1200’lerden başlıyor, altıncı yüzyıla kadar geliyor ve 560’ta da Pers istilasıyla son buluyor. Bölgedeki zenginliğin kaynağıysa tahmin edilebileceği gibi Sardes’in tarihte paranın basıldığı ilk yer olarak bilinmesi. Yani Cabas’ın ifadesiyle “paranın ‘copyright’ı Kral Krezüs’ta” diyebiliriz. Yine bu dönemde Sart Nehri’nde yapılan altın madenciliği de şehrin zenginleşmesindeki bir diğer önemli etken. Yani Lidya tarihindeki en önemli iki olay: paranın bulunuşu ve altıncı yüzyıldaki Pers istilası. Büyük Lidya ordusu karşısında zekice hareket etmek durumunda olan Persler, atların develerden ürkmesinden faydalanıyor. Böylece bir deve ordusu kurup kendilerinin gelişini engellemek üzere kendilerini doğuda bekleyen Lidya ordusunda kargaşa yaratarak bir şekilde Sardes’i ele geçirmeyi başarıyorlar.
Sardes’teki en heyecan verici yapılar arasında ‘gymnasium’ yani dört bölümlü hamam yer alıyor. Bu görkemli yapının, başınızı kaldırıp uzun uzun incelenmenizi hak eden, göğe uzanan, ilgi çekici sütun başlıkları da yine bölgedeki zenginliğin göstergesi. Durup mozaiklerini ve yapımına katkıda bulunanların isimlerini uzun uzun incelemek isteyeceğiniz Sardes Sinagogu ise Anadolu'daki en eski sinagog olarak kabul ediliyor. Sardes’teki tarih yolculuğuna devam ederken bir diğer önemli durak da antik şehir kalıntılarından birkaç yüz metre ilerisindeki Artemis Tapınağı. Tunçer’in Anadolu’daki en güzel tapınaklardan bir tanesi olarak yorumladığı Artemis Tapınağı, Roma dönemine ait bir yapı. Üstelik burada tarih tarihle yan yana. Tapınağın bulunduğu bölgede bir de başlı başına kendisi de tarihi sayılabilecek, Amerikalıların yaptığı kazı ve restorasyon çalışmaları için getirilen ve Birinci Dünya Savaşı zamanında terk edilen vinç yer alıyor.
Eğer kahverengi tabelaların izindeki bu keşifler ilginizi çektiyse Cabas ve Tunçer’in bir önceki rotası “Kaş ve Patara’’nın Joy Blog yazısını okumayı ve YouTube filmlerini izlemeyi unutmayın!
*Yazar: Jelena Pecic; Fotoğraflar: Ramon Haindl; Video: Ramon Haindl; Düzenleme: Linda Deutsch | Yazı için kaynak: https://www.bmw.com/en/automotive-life/marvel-florian-munteanu-interview.html