Çerezleri kullanmamız için izninizi yönetme aracımız geçici olarak çevrimdışı. Bu nedenle, çerez kullanımına izin vermenizi gerektiren bazı işlevler eksik olabilir.
HER AÇIDAN ÖZGÜRLÜK.
Ellen von Unwerth ile ilham verici bir sohbet.
Ellen von Unwerth’e göre başarısının sırrı, feminenliğe bakış açısı. Ünlü fotoğrafçı ile BMW 8 Serisi Gran Coupé eşliğinde Paris’i gezerken ‘’kadının güçlenmesi’’, kendi gücünün kaynağı ve özüne sadık kalmanın önemi üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
19.02.2021
Büyük belirsizliklerin yaşandığı zamanlarda ilham kaynağı olan insanlar, toplumun kaynaşması açısından önemli bir rol oynuyor. Kişisel başarı öyküleri ise hem insanları düşünmeye sevk ediyor hem de motivasyon sağlıyor. İşte, efsanevi moda fotoğrafçısı Ellen von Unwerth de bu olağanüstü başarı öykülerinden biri. Ellen von Unwerth, doğduğu yer olan Frankfurt, Almanya’da kendisine özgü, kararlı tarzıyla yıllardır sanat ve medya dünyasına damgasını vuruyor. Ellen’in, modellerine rahatlık hissi veren bir ortam sağlayıp onları nazikçe yönlendirerek etkileyici ifadeler yakalayabilme becerisi ise bir efsane haline gelmiş durumda. Hatta bazen o mükemmel anı, çekim tamamlandıktan hemen sonra yakaladığı bile oluyor!
Üstelik Ellen merceğin iki tarafına da aşina; fotoğrafçılık kariyerinin temelini on yıl boyunca modellik yaparak edindiği deneyimle oluşturmuş. Kendisinin dünya çapında tanınmasını sağlayan ise Claudia Schiffer ile birlikte çalıştığı 1989 Guess kampanyası olmuş. Ellen’in gösterişli çalışmalarının yer aldığı başucu kitapları rafları doldururken, sanatı ve fotoğrafları çeşitli sergiler ve müzelerde de ilgi görüyor. Stockholm’deki Fotografiska müzesinde ve daha sonra New York’ta açılışı yapılan yeni Fotografiska’da da sergilenen retrospektif çalışması “Devotion! 30 Years of Photographing Women” sanatçının önemli çalışmaları arasında.
Dünyaya kendine özgü bir bakış açınız olduğunu düşünüyor musunuz? Bir fotoğrafçı olarak sizi, diğerlerinden ayıran bu mu?
Ellen von Unwerth: Herkesin kendine özgü bir bakış açısı vardır. Etraftaki şeyleri dünyanın geri kalanından farklı şekilde algıladığımı düşünmesem de evet, bir fotoğrafçı bakış açısına sahibim. Bir durumu, bir anı, güzel bir ışığı, bir ifadeyi, bir hareketi yakalama içgüdüsü bu… Bu, aynı zamanda aklımdaki bir fikri gerçekleştirme arzusu. Ve yaratıcı bir ekip ve oyuncularla birlikte bu fikri şekillendirmek ve bir fotoğraf karesine sığdırmak… Kısacası bir fotoğrafçının “gözü”, zihin ve gözlerin birleşiminden meydana geliyor.
Sizi ne motive ediyor?
Genel olarak insanlara ve hikayelere hayranlık duyuyorum. Beni, makinemi alıp her gün fotoğraf çekmeye iten şey; her şeyden öte tanıştığım insanlar, ayrıca gerçek yaşamdan, filmlerden ve tablolardan ilham alarak anlatmak istediğim öyküler. Bir fotoğrafçı olarak, çalışma sürecimde geçmiş, bugün ve gelecek arasında gidip gelebiliyorum.
Sizce var oluş amacınız nedir?
Hedefim insanlara ilham vermek, onları keyiflendirmek ve onların duygularını harekete geçirmek. Bazı anları ölümsüzleştirmek istiyorum ki deneyimlerimin görsel bir kanıtı gelecek nesiller için saklanabilsin.
Hayattaki deneyimleriniz vizyonunuzu nasıl şekillendirdi? Sirkte görev aldığınız kısa bir dönem olmuş, orada olmak vizyonunuz nasıl etkiledi?
Çocukken prenses olmayı hayal ederdim. Uçuş uçuş kumaşlara sarınır, evin içinde dans ederdim. En büyük hayal kırıklığımı, insanlar “Senden ancak palyaço olur” dediğinde yaşamıştım. O zamanlar bunu daha sonra gerçekten yaşayacağımı hiç düşünmemiştim. Okulu bitirdikten kısa bir süre sonra, yaşadığım şehre Roncalli Sirki gelmişti ve bu beni çok heyecanlandırmıştı. Sirkteki performansı izledikten sonra yönetmenin yanına gidip orada çalışıp performans sergilemek istediğimi söylemiştim. Beni aşağıdan yukarıya bir süzdü ve “Yarın başlayabilirsin!” dedi. Benim için palyaço rolünü düşünmüyordu, aklında daha ciddi bir rol olan “sirk kızı” görevi vardı. Bavyera dağlarındaki bir “hippi” komününde geçirdiğim bu kısa deneyimin, yaratıcı sürecimde büyük bir rol oynadığını söylememe gerek bile yok!
Bir sanatçı olarak kişiliğinizin gelişmesindeki en önemli unsur nedir?
Sanat kariyerim tam anlamıyla bir yolculuk. Neredeyse her an çalışıyorum; sürekli dünyayı dolaşıyorum ve harika insanlarla tanışıyorum. Sevdiğim işi yaparken, bu şekilde yaşayabildiğim için çok mutluyum.
Hayatımda diğer deneyimlerimden daha çok öne çıkan ve kariyerimde büyük değişikliklere neden olan birkaç şey oldu. İlk aklıma gelenlerden biri, dünya çapında tanınmamı sağlayan, Claudia Schiffer ile birlikte yaptığımız Guess kampanyası. Kısa süre önce ünlü fotoğraf müzesi Fotografiska’da “Devotion! 30 Years of Photographing Women” adlı retrospektif sergimi gerçekleştirdim.
Peki genel anlamda kişisel gelişiminizdeki en önemli unsur ne oldu?
Kendi kişiliğim ve sanatçı kimliğim arasında ayrım yapamıyorum. Topluma mal olmuş bir kişi olduğum açık ama özel bir hayatım da var; bu ikisini birbirinden ayırmaya çalışsam da yaratıcılığım her zaman ön planda ve sürekli projelerim hakkında düşünme eğilimindeyim. Kendim olma çabalarımda ailem temel bir rol oynuyor.
Modellik yaptığınız dönem, bir fotoğrafçı olarak tarzınızı etkiledi mi? Kadınları yönlendirme, yönetme ve fotoğraflama konusunda bu dönem sizde bir iz bıraktı mı?
10 yıl modellik yaptım, bu yüzden birçok çekime ve merceğin diğer tarafındaki prodüksiyon kısmına da şahit oldum. Çok hareketli bir insanım ve her zaman kişiliğimi ortaya koyarım. Benim için en büyük hayal kırıklığı poz verirken hareketsiz ve ifadesiz durmamın söylenmesiydi. Fotoğraf çekmeye başladığımda bir fikrim vardı; insanların kişiliğini, etkileyiciliğini, kendine verdiği değeri ve güzelliğini öne çıkarmak istiyordum. Buradaki amaç, dünyanın onları farklı şekilde görebilmesiydi; benim gözlerimden, oldukları gibi… Fotoğraflar hayatla dolup taşsın istiyordum. Kadınları fotoğraflarken bu fikir benim için her zaman ilk sırada yer alıyor. Çekim sırasında, modellerin kendileri gibi olmalarını ve bu süreçte eğlenmelerini istiyorum. Bu da onları cesaretlendiriliyor; kendilerinin birer “obje” değil, “insan” olduklarını hissettiriyor.
Kariyerinizin bu farklı noktalarında hep bağımsız olabildiniz mi?
Kariyerim boyunca her zaman bağımsız oldum. İnternet benim gibi yaratıcı insanların işlerini rahatça paylaşmalarını sağlıyor. Ayrıca, izleyicilerle interaktif olarak iletişim içinde olduğu topluluklar kurmalarını kolaylaştırıyor.
Çalışmalarımı göstermek için sosyal medyayı kullanmayı seviyorum. Ayrıca 2018 yılında “Ellen von Unwerth’s VON” adlı basılı bir dergi çıkartmaya başladım. Bu; bana fotoğrafladığım öyküleri, ana akım medyada görülebilen baskı ve sansürden etkilenmeden insanlarla paylaşma fırsatı veriyor. Ana akım medya ve büyük markalarla çalışmak ve bunun yanında, bunlardan bağımsız olarak kendi projelerimin peşinden gidebilmek bence harika!
En büyük korkunuz nedir?
Klonlar! Teknoloji ve bilimin ilerlemesi, bu açıdan beni biraz korkutuyor. Çünkü bizlerin en güçlü yanı “benzersiz” olmamız.
En zor zamanlarınız size neler öğretti?
Bardağın boş tarafını değil, dolu tarafını görmenin önemini...
Sanatınız ve tutkularınız konusunda farklı fikirlere sahip kişileri dinlemek yerine içgüdülerinize kulak verdiğiniz anlar oldu mu?
Özgürlük benim için önemli bir değer ve bir sanatçı olarak özgürlüğe her zaman tutunmanız gerekiyor. Beni aşağıya çekmeye, tarzımı değiştirmeye, hatta hangi yöne gitmem konusunda tavsiyelerde bulunarak kariyerimin gidişatını değiştirmeye çalışan insanlarla karşılaştım. Önemli olanın yapmak istediğiniz şeye sıkı sıkı sarılmak olduğuna inanıyorum. Aynı şekilde kendi tarzınıza da bağlı kalmalısınız. Trendler gelip geçicidir. Herkesin zevkine hitap etmeseniz bile kalbinizi dinlemeli ve size coşku veren şeylerin peşinden gitmelisiniz.
Başarınızın temelini oluşturan bir düşünce kalıbı var mı?
Bence “başarı”nın tanımı kişiden kişiye değişiyor. Benim için başarı, yeteneğimi fark etmek ve hayatımı bununla kazanabilmek, bu sayede de değer görmek. Bunu yapabilmemi sağlayan şey de olumlu, açık fikirli ve yaratıcı bir düşünce yapısından beslenen liderlik yeteneklerim oldu – ve tabii ki çok fazla çalışmam!
Sizi zor durumda bırakacak bir şeyler yaşadığınız projeniz oldu mu hiç?
Kendine has bir tarzım var. İnsanların benimle çalışmalarının nedeni de zaten tam olarak bunu istemeleri. Kendi tarzımdan farklı bir şey istendiği çok nadirdir. İşin zor olacağını gördüğümde bunu bir “meydan okuma” olarak kabul ediyorum. Bazen şaşırtıcı bir sonuç alıyorum ve bakış açım değişiyor, gözlerim açılıyor.
Bir çekim için kast oluşturmak da benim için çok önemli. Benimle aynı düşünce yapısında olan insanlara ihtiyacım var. Burada konuştuğumuz dilin bir önemi yok; kimyamız uyuşmuyorsa, iyi fotoğraf çekmekte zorlanıyorum. Gerektiğinde de gizli silahımı kullanıyorum; bir bardak şampanya harikalar yaratabilir!
Toplumsal açıdan neyi başarmayı hedefliyorsunuz?
Fotoğraflarımın her zaman hayat dolu olduğu ve insanlara keyif verdiği söyleniyor. Kendi bakış açımla, yani bir kadının bakış açısıyla kendimi ifade ederek insanlara keyif verebiliyorsam toplum üzerinde bir etki yaratıyorum demektir. Kadınların gücü her gün daha fazla odak noktası haline geliyor. İnsanlar, çalışmalarımın kadınların feminenliğinin eşsiz, güçlü ve kişisel yönlerini yakalayarak toplumu etkilediğinin farkındalar.
Size kim veya ne ilham veriyor?
Birçok farklı şeyden ilham alırım; filmler, insanlar, müzik, partiler, performanslar, tablolar, hatta rüyalar… Helmut Newton ve Jacques-Henri Lartigue gibi en sevdiğim ünlü fotoğrafçılar ilham kaynaklarım arasında. Tasarımcıları, tasarladıkları kıyafetleri ve sergiledikleri defileleri de özellikle heyecan verici buluyorum. Bir tasarımcının evreninin özünü yakalayabilirseniz, ortaya çok zengin bir hikaye çıkıyor. 30 yıldan uzun süredir moda fotoğrafları çekiyorum ve olağanüstü kıyafetler görmeye hala doyamıyorum!
Büyük belirsizliklerin yaşandığı zamanlarda ilham kaynağı olan insanlar, toplumun kaynaşması açısından önemli bir rol oynuyor. Kişisel başarı öyküleri ise hem insanları düşünmeye sevk ediyor hem de motivasyon sağlıyor. İşte, efsanevi moda fotoğrafçısı Ellen von Unwerth de bu olağanüstü başarı öykülerinden biri. Ellen von Unwerth, doğduğu yer olan Frankfurt, Almanya’da kendisine özgü, kararlı tarzıyla yıllardır sanat ve medya dünyasına damgasını vuruyor. Ellen’in, modellerine rahatlık hissi veren bir ortam sağlayıp onları nazikçe yönlendirerek etkileyici ifadeler yakalayabilme becerisi ise bir efsane haline gelmiş durumda. Hatta bazen o mükemmel anı, çekim tamamlandıktan hemen sonra yakaladığı bile oluyor!
Üstelik Ellen merceğin iki tarafına da aşina; fotoğrafçılık kariyerinin temelini on yıl boyunca modellik yaparak edindiği deneyimle oluşturmuş. Kendisinin dünya çapında tanınmasını sağlayan ise Claudia Schiffer ile birlikte çalıştığı 1989 Guess kampanyası olmuş. Ellen’in gösterişli çalışmalarının yer aldığı başucu kitapları rafları doldururken, sanatı ve fotoğrafları çeşitli sergiler ve müzelerde de ilgi görüyor. Stockholm’deki Fotografiska müzesinde ve daha sonra New York’ta açılışı yapılan yeni Fotografiska’da da sergilenen retrospektif çalışması “Devotion! 30 Years of Photographing Women” sanatçının önemli çalışmaları arasında.
Dünyaya kendine özgü bir bakış açınız olduğunu düşünüyor musunuz? Bir fotoğrafçı olarak sizi, diğerlerinden ayıran bu mu?
Ellen von Unwerth: Herkesin kendine özgü bir bakış açısı vardır. Etraftaki şeyleri dünyanın geri kalanından farklı şekilde algıladığımı düşünmesem de evet, bir fotoğrafçı bakış açısına sahibim. Bir durumu, bir anı, güzel bir ışığı, bir ifadeyi, bir hareketi yakalama içgüdüsü bu… Bu, aynı zamanda aklımdaki bir fikri gerçekleştirme arzusu. Ve yaratıcı bir ekip ve oyuncularla birlikte bu fikri şekillendirmek ve bir fotoğraf karesine sığdırmak… Kısacası bir fotoğrafçının “gözü”, zihin ve gözlerin birleşiminden meydana geliyor.
Sizi ne motive ediyor?
Genel olarak insanlara ve hikayelere hayranlık duyuyorum. Beni, makinemi alıp her gün fotoğraf çekmeye iten şey; her şeyden öte tanıştığım insanlar, ayrıca gerçek yaşamdan, filmlerden ve tablolardan ilham alarak anlatmak istediğim öyküler. Bir fotoğrafçı olarak, çalışma sürecimde geçmiş, bugün ve gelecek arasında gidip gelebiliyorum.
Sizce var oluş amacınız nedir?
Hedefim insanlara ilham vermek, onları keyiflendirmek ve onların duygularını harekete geçirmek. Bazı anları ölümsüzleştirmek istiyorum ki deneyimlerimin görsel bir kanıtı gelecek nesiller için saklanabilsin.
Hayattaki deneyimleriniz vizyonunuzu nasıl şekillendirdi? Sirkte görev aldığınız kısa bir dönem olmuş, orada olmak vizyonunuz nasıl etkiledi?
Çocukken prenses olmayı hayal ederdim. Uçuş uçuş kumaşlara sarınır, evin içinde dans ederdim. En büyük hayal kırıklığımı, insanlar “Senden ancak palyaço olur” dediğinde yaşamıştım. O zamanlar bunu daha sonra gerçekten yaşayacağımı hiç düşünmemiştim. Okulu bitirdikten kısa bir süre sonra, yaşadığım şehre Roncalli Sirki gelmişti ve bu beni çok heyecanlandırmıştı. Sirkteki performansı izledikten sonra yönetmenin yanına gidip orada çalışıp performans sergilemek istediğimi söylemiştim. Beni aşağıdan yukarıya bir süzdü ve “Yarın başlayabilirsin!” dedi. Benim için palyaço rolünü düşünmüyordu, aklında daha ciddi bir rol olan “sirk kızı” görevi vardı. Bavyera dağlarındaki bir “hippi” komününde geçirdiğim bu kısa deneyimin, yaratıcı sürecimde büyük bir rol oynadığını söylememe gerek bile yok!
Bir sanatçı olarak kişiliğinizin gelişmesindeki en önemli unsur nedir?
Sanat kariyerim tam anlamıyla bir yolculuk. Neredeyse her an çalışıyorum; sürekli dünyayı dolaşıyorum ve harika insanlarla tanışıyorum. Sevdiğim işi yaparken, bu şekilde yaşayabildiğim için çok mutluyum.
Hayatımda diğer deneyimlerimden daha çok öne çıkan ve kariyerimde büyük değişikliklere neden olan birkaç şey oldu. İlk aklıma gelenlerden biri, dünya çapında tanınmamı sağlayan, Claudia Schiffer ile birlikte yaptığımız Guess kampanyası. Kısa süre önce ünlü fotoğraf müzesi Fotografiska’da “Devotion! 30 Years of Photographing Women” adlı retrospektif sergimi gerçekleştirdim.
Peki genel anlamda kişisel gelişiminizdeki en önemli unsur ne oldu?
Kendi kişiliğim ve sanatçı kimliğim arasında ayrım yapamıyorum. Topluma mal olmuş bir kişi olduğum açık ama özel bir hayatım da var; bu ikisini birbirinden ayırmaya çalışsam da yaratıcılığım her zaman ön planda ve sürekli projelerim hakkında düşünme eğilimindeyim. Kendim olma çabalarımda ailem temel bir rol oynuyor.
Modellik yaptığınız dönem, bir fotoğrafçı olarak tarzınızı etkiledi mi? Kadınları yönlendirme, yönetme ve fotoğraflama konusunda bu dönem sizde bir iz bıraktı mı?
10 yıl modellik yaptım, bu yüzden birçok çekime ve merceğin diğer tarafındaki prodüksiyon kısmına da şahit oldum. Çok hareketli bir insanım ve her zaman kişiliğimi ortaya koyarım. Benim için en büyük hayal kırıklığı poz verirken hareketsiz ve ifadesiz durmamın söylenmesiydi. Fotoğraf çekmeye başladığımda bir fikrim vardı; insanların kişiliğini, etkileyiciliğini, kendine verdiği değeri ve güzelliğini öne çıkarmak istiyordum. Buradaki amaç, dünyanın onları farklı şekilde görebilmesiydi; benim gözlerimden, oldukları gibi… Fotoğraflar hayatla dolup taşsın istiyordum. Kadınları fotoğraflarken bu fikir benim için her zaman ilk sırada yer alıyor. Çekim sırasında, modellerin kendileri gibi olmalarını ve bu süreçte eğlenmelerini istiyorum. Bu da onları cesaretlendiriliyor; kendilerinin birer “obje” değil, “insan” olduklarını hissettiriyor.
Kariyerinizin bu farklı noktalarında hep bağımsız olabildiniz mi?
Kariyerim boyunca her zaman bağımsız oldum. İnternet benim gibi yaratıcı insanların işlerini rahatça paylaşmalarını sağlıyor. Ayrıca, izleyicilerle interaktif olarak iletişim içinde olduğu topluluklar kurmalarını kolaylaştırıyor.
Çalışmalarımı göstermek için sosyal medyayı kullanmayı seviyorum. Ayrıca 2018 yılında “Ellen von Unwerth’s VON” adlı basılı bir dergi çıkartmaya başladım. Bu; bana fotoğrafladığım öyküleri, ana akım medyada görülebilen baskı ve sansürden etkilenmeden insanlarla paylaşma fırsatı veriyor. Ana akım medya ve büyük markalarla çalışmak ve bunun yanında, bunlardan bağımsız olarak kendi projelerimin peşinden gidebilmek bence harika!
En büyük korkunuz nedir?
Klonlar! Teknoloji ve bilimin ilerlemesi, bu açıdan beni biraz korkutuyor. Çünkü bizlerin en güçlü yanı “benzersiz” olmamız.
En zor zamanlarınız size neler öğretti?
Bardağın boş tarafını değil, dolu tarafını görmenin önemini...
Sanatınız ve tutkularınız konusunda farklı fikirlere sahip kişileri dinlemek yerine içgüdülerinize kulak verdiğiniz anlar oldu mu?
Özgürlük benim için önemli bir değer ve bir sanatçı olarak özgürlüğe her zaman tutunmanız gerekiyor. Beni aşağıya çekmeye, tarzımı değiştirmeye, hatta hangi yöne gitmem konusunda tavsiyelerde bulunarak kariyerimin gidişatını değiştirmeye çalışan insanlarla karşılaştım. Önemli olanın yapmak istediğiniz şeye sıkı sıkı sarılmak olduğuna inanıyorum. Aynı şekilde kendi tarzınıza da bağlı kalmalısınız. Trendler gelip geçicidir. Herkesin zevkine hitap etmeseniz bile kalbinizi dinlemeli ve size coşku veren şeylerin peşinden gitmelisiniz.
Başarınızın temelini oluşturan bir düşünce kalıbı var mı?
Bence “başarı”nın tanımı kişiden kişiye değişiyor. Benim için başarı, yeteneğimi fark etmek ve hayatımı bununla kazanabilmek, bu sayede de değer görmek. Bunu yapabilmemi sağlayan şey de olumlu, açık fikirli ve yaratıcı bir düşünce yapısından beslenen liderlik yeteneklerim oldu – ve tabii ki çok fazla çalışmam!
Sizi zor durumda bırakacak bir şeyler yaşadığınız projeniz oldu mu hiç?
Kendine has bir tarzım var. İnsanların benimle çalışmalarının nedeni de zaten tam olarak bunu istemeleri. Kendi tarzımdan farklı bir şey istendiği çok nadirdir. İşin zor olacağını gördüğümde bunu bir “meydan okuma” olarak kabul ediyorum. Bazen şaşırtıcı bir sonuç alıyorum ve bakış açım değişiyor, gözlerim açılıyor.
Bir çekim için kast oluşturmak da benim için çok önemli. Benimle aynı düşünce yapısında olan insanlara ihtiyacım var. Burada konuştuğumuz dilin bir önemi yok; kimyamız uyuşmuyorsa, iyi fotoğraf çekmekte zorlanıyorum. Gerektiğinde de gizli silahımı kullanıyorum; bir bardak şampanya harikalar yaratabilir!
Toplumsal açıdan neyi başarmayı hedefliyorsunuz?
Fotoğraflarımın her zaman hayat dolu olduğu ve insanlara keyif verdiği söyleniyor. Kendi bakış açımla, yani bir kadının bakış açısıyla kendimi ifade ederek insanlara keyif verebiliyorsam toplum üzerinde bir etki yaratıyorum demektir. Kadınların gücü her gün daha fazla odak noktası haline geliyor. İnsanlar, çalışmalarımın kadınların feminenliğinin eşsiz, güçlü ve kişisel yönlerini yakalayarak toplumu etkilediğinin farkındalar.
Size kim veya ne ilham veriyor?
Birçok farklı şeyden ilham alırım; filmler, insanlar, müzik, partiler, performanslar, tablolar, hatta rüyalar… Helmut Newton ve Jacques-Henri Lartigue gibi en sevdiğim ünlü fotoğrafçılar ilham kaynaklarım arasında. Tasarımcıları, tasarladıkları kıyafetleri ve sergiledikleri defileleri de özellikle heyecan verici buluyorum. Bir tasarımcının evreninin özünü yakalayabilirseniz, ortaya çok zengin bir hikaye çıkıyor. 30 yıldan uzun süredir moda fotoğrafları çekiyorum ve olağanüstü kıyafetler görmeye hala doyamıyorum!
*Fotoğraflar/Video: CNN; Yazar: Markus Löblein | Yazı için kaynak: https://www.bmw.com/en/automotive-life/creative-leaders-ellen-von-unwerth-interview.html
*Fotoğraflar/ Video/
Yazı: Michael Neumann; Çizimler: Madita O'Sullivan | Yazı
için kaynak: https://www.bmw.com/en/automotive-life/iceland-road-trip.html