Çerezleri kullanmamız için izninizi yönetme aracımız geçici olarak çevrimdışı. Bu nedenle, çerez kullanımına izin vermenizi gerektiren bazı işlevler eksik olabilir.
PULSE TOPOLOGY:
BMW i7’DEN İLHAM ALAN BİR ENSTALASYON.
Art Basel’de sanat ile insan merkezli teknoloji bir araya geldi.
Superblue ve BMW i, İsviçre’de düzenlenen dünyaca ünlü Art Basel 2022 sanat fuarı kapsamında Rafael Lozano-Hemmer’in “Pulse Topology” adlı eserini sundu. İnsanı adeta içine çeken bu enstalasyon, ziyaretçileri sanat eserinin ayrılmaz bir parçası haline getirerek teknolojik gelişmelere insan merkezli bir yaklaşım getirdi ve bu yönüyle Tamamen Elektrikli Yeni BMW i7 ile mükemmel şekilde eşleşti.
03.02.2023
Rafael Lozano-Hemmer Venedik Bienali’nde Meksika’yı temsil eden ilk sanatçı olmaktan, Princeton ve Harvard gibi prestijli üniversitelerde ders vermeye kadar olağanüstü bir kariyere imza attı. Rafael, mimari ve performans sanatının kesiştiği noktada, yapıtlarının izleyiciyi algılamasını ve izleyici girdilerine yanıt vermesini sağlamak üzere kameralar, mikrofonlar, sensörler ve izleme sistemleri kullanıyor. Bu eserler, çoğunlukla teknolojiyi yüceltmek yerine, günümüze eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Sanatçı, eserlerinde sürekli olarak verilerin hassas şekilde işlenmesi, dijital gözetimin etrafımızı sarması ve bu durumlarla ilişkili sosyal zorlukları ele alıyor. Bu yaklaşımın başarısını, sanatçının kazandığı sayısız ödülde görebiliyoruz.
İNSAN MERKEZLİ BİR YAKLAŞIM.
Lozano-Hemmer’in atölyesi, son 25 yıldır teknolojinin sanatta deneysel kullanımına odaklanıyor. Benzer şekilde, BMW’nin teknik mükemmellik anlayışı da şirketin çağdaş sanatla uzun süredir devam eden ilişkisi ekseninde yönleniyor. Peki, iki yaklaşım arasındaki iş birliği, benzersiz ancak yine de birbirini tamamlayan bir ekip ruhuna hayat verebilir mi?
Rafael, BMW mühendisleri ve tasarımcılarıyla gerçekleştirdiği ilk iş birliğinde; Yeni BMW i7’nin ışığa, sese ve bilgiye karşı benimsediği ve örneklerini kendi sanatında da görebileceğiniz insan merkezli bir yaklaşımdan ilham alıyor. Lozano-Hemmer, Art Basel kapsamında ziyaretçilerin nabzını algılayarak onları eserin ayrılmaz bir parçası haline getiren yeni bir temassız teknoloji kullanan çalışmasını sergiledi. “Pulse Topology” adlı eser, ziyaretçilerin kalp atışlarının kaydedilmesi ile etkinleşen sürükleyici bir ışık ve ses ortamı olarak öne çıkıyor. Farklı yüksekliklere asılmış 6.000 ampulden oluşan enstalasyon ziyaretçilerin içinden geçmeye davet edildiği tepeler ve vadiler yaratarak samimi bir manzara tablosu çiziyor.
İNSAN VE MAKİNE ETKİLEŞİMİ.
Lozano-Hemmer, BMW ile gerçekleştirdiği diyaloğun ardından, “Pulse Topology” eserini hayata taşıyan fotopletismografi teknolojisini, Art Basel kapsamında yolcuların kalp atışlarını kullanarak Yeni BMW i7’nin iç tasarımını dönüştürmek üzere kullandı. Algılanan nabız atışları ışıkları, Bluetooth aracılığıyla sesi ve otomobilin panoramik ekranında gösterilen bilgisayar grafiklerini kontrol ediyor. Bu sembiyotik ilişki, Yeni BMW i7’nin sürücü ve yolcuların varlığına yanıt veren ışıklar ve duygu durumlarını yansıtan duyusal ortamlar aracılığıyla onlarla anlamlı bir bağlantı kurmak üzere faydalandığı ışık kullanımının bir uzantısı olarak görülebilir. Bu yeni tasarım yaklaşımı, aynı zamanda BMW’nin sürdürülebilirlik ve dijitalleşme alanındaki ilham verici yeniliklerle şekillenen yeni lüks anlayışının ön saflarında yer alıyor.
Lozano-Hemmer çalışmaları ile vurgulamak istediklerini ve ekibinin yaklaşımı ile BMW’nin araştırma ve tasarım çalışmaları arasındaki bağlantıları açıklamak için bizimle bir söyleşi gerçekleştirdi.
SUPERBLUE VE BMW i SUNAR: RAFAEL LOZANO-HEMMER VE “PULSE TOPOLOGY”
Rafael Lozano-Hemmer / Medya Sanatçısı“Daha iyi bir dünya tasavvur etmeye çalışan nesneleri, deneyimleri veya otomobilleri nasıl yaratabiliriz?”
Rafael Lozano-Hemmer, Meksika’da doğup Kanada’da fizikokimya okudunuz ve hem bilim hem de sanatla eşit derecede ilgileniyorsunuz. Bu farklı arka planları ve deneyimleri mesleki kariyerinizde nasıl bir araya getiriyorsunuz?
Fen fakültesi diplomasına sahibim ve atölyemdeki çalışanların yaklaşık yarısını programcılar, elektronik tasarımcılar, endüstriyel tasarımcılar veya makine mühendisleri oluşturuyor. Başka bir deyişle, bilime oldukça odaklıyız. Çalışanların diğer yarısı ise bestecilerden, mimarlardan, sanat tarihçilerinden ve sanatçılardan oluşuyor. Sanatçılarımızın genellikle "nerd" oluşu ve mühendislerimizin de oldukça yaratıcı oluşu gayet ilgi çekici bir kombinasyon haline geliyor.
Tamamlanmamış, deneysel ve genellikle kısa süreli müdahaleler niteliğinde olan sanat eserleri yaratmayı seviyorum, bu konsept daha çok performansın görsel sanatlar içine yerleştirilmesine benziyor. Tıpkı bilimde olduğu gibi, bir deney şaşırtıcı sonuçlar verebilir. Bana göre bir sanat eseri katılım olmadan aslında var olamaz ve eserin benim kontrolüm dışında olması gerekiyor. Bu fikri icat eden elbette ben değilim. Aslına bakarsak bu konsept uzun bir geçmişe sahip. Çalışmalarımın çoğunda katılımcıları yakalayan sensör, kamera ve mikrofon gibi teknolojik araçlar kullanıyorum. Bu bakımdan, sanat eserlerinin “farkındalığa” sahip olduğunu düşünüyorum.
İnsanlar olarak bizi benzersiz kılan deneyimleri öğrenmeye çalıştığımız bir dünyada, bizi birleştiren şeyin ne olduğunu düşünüyorsunuz? Kısa süre önce fikir alışverişinde bulunduğunuz BMW mühendisleri ve tasarımcıları ile nasıl bir bağlantı kuruyorsunuz?
İnsanlar genellikle ortak bir deneyimi paylaştıklarında ilişkiler kurarlar. Sanat da insanları unutulmaz bir deneyim yaşamak için bir araya getirir. Atölyede yaptığımız şeyler ile BMW tasarımcı ve mühendislerinin günlük araştırma ve geliştirme çalışmalarında karşılaştıkları arasında pek çok kesişim noktası var. Örneğin, BMW bu konsepte “insan merkezlilik” adını verirken biz “katılım sanatı” diyoruz, iki tarafın odak noktası temelde aynı. Bizi bir araya getiren şey, insanlar için deneyimler yaratmamız ve radikal bir ampirik bakış açısına sahip olmamız. Bu, ütopik bir gelecekte ortaya çıkan tasarımlardan ziyade günümüzdeki somut durumlar için geçerli olan bir şey. Ayrıca, net olma konusunda ortak bir görüşe sahibiz. Şahsi fikrime göre güzellik, belirli olasılıkları dışarıda bırakmaktan, yani dikkatli ve zarif bir kısıtlama uygulamaktan geliyor. Ayrıca, önemli bulduğum başka bir ortak yönümüz daha var: Sürdürülebilirlik. BMW ile olan iş birliğimin, markanın sürdürülebilirliğe doğru kararlı ilerlemeler kaydettiği bir döneme denk gelmesi hoşuma gidiyor. İki taraf da bugünün sorunlarını ele alarak bir gelecek inşa etme konusunda hevesli.
İzleyicilerin katılımı çalışmalarınız için oldukça önemli. Sanatınızda kullandığınız teknik bileşenlerin biraz göz korkutucu olabileceğinden hiç endişe duydunuz mu?
Teknolojik bir kültürde yaşıyoruz. Teknoloji bir araç değil, bir dildir. Teknolojiyi küreselleşen çağın kaçınılmaz bir gerçeği olarak görüyorum. Teknolojiyi kullanırken, örneğin bilgisayar kullanımına dahil olan mekanizmaları açığa vurmak istiyorum. Bu makinelere atfedilen “varsayılan tarafsızlığı” da sorguluyorum. Çalışmalarım, katılımın davetkarlığı ile kullanıcının güçlendirilmesi arasındaki sınırda yer alıyor; ancak aynı zamanda, ziyaretçiyi izleyen bu teknolojinin suç ortakları olduğumuzu ve nasıl bir toplum istediğimize karar vermek için bunun üzerinde düşünülmesi gerektiğini ifade ediyor.
6.000 ampulden oluşan bir sanat eserinin ortasında durmak sizce uyarıcı bir etki mi yaratıyor, yoksa dinlendirici mi?
Her ikisi de. İlgi çekici olan şey, “Pulse Topology” ile tarama, tanıma ve takip yoluyla bireysel verileri, yani bu durumda biyometrik verileri yakalamaya, kişinin elektrokardiyogramını çıkarmaya çalışıyoruz. Bu aslında oldukça hassas bir bilgi. Ancak, tüm katılımcıların kalp atışlarını bir araya getirdiğinizde adeta bir koro elde ediyorsunuz. Bireylerin kalp atışlarının toplamı tek bir bireyden daha ilginç, çünkü bu sayede bir portreyi manzaraya dönüştürebiliyorsunuz. Yaşamın sizi çevrelediğini hissediyorsunuz. Kalp atışlarıyla ilgili ilk sanat eserim üzerine çalıştığım sırada eşim ikizlere hamileydi. Meraklı kişiliğim nedeniyle, doktordan iki ultrason makinesi kullanmasını istedim. Bu sayede, hem oğlanın hem de kızın kalp atışlarını aynı anda gerçek zamanlı olarak duyabilecektik. Kalp atışları birbirinden tamamen farklıydı. Tıpkı Philip Glass veya Steve Reich’ın minimal müziği gibi, kimi zamanlar aynı fazda, kimi zamanlar ise faz dışında ritimlerden oluşan bir tablo çiziyordu. Bunun sonucunda, birçok insanın kalp atışını alıp onları bir mekanda somut hale getirme, izleyicileri bu ritimlerle çevreleme fikri aklıma geldi. “Pulse Topology”, yüzlerce veya binlerce kalp atışını aynı anda kullanarak konser benzeri bir deneyim yaratmayı amaçlayan bir dizi sanat eserinin doruk noktasını temsil ediyor. Katılımcı kendini “yaşamsal belirtiler” kalabalığı içinde bulurken aynı zamanda her kayıt daha eski bir kaydı sildiği için düşünmeye sevk ediliyor. Bu deneyim hepimize, bir noktada ancak kısa bir süre boyunca var olacağımızı hatırlatıyor. Bir bakıma, insana ölümü çağrıştıran bir deneyim.
“Pulse Topology”, görünmez olanı, yani insan nabzını görünür kılıyor. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, bu sanat projesi tanımlayıcı ortam olarak ışığı kullanılarak uzun yıllar içerisinde sürekli olarak gelişim gösterdi. Bu kadar ilgi çekici olmasını neye bağlıyorsunuz?
Doğası gereği şizoid bir madde olduğu için ışık olgusunu çok seviyorum. Aynı zamanda hem partikül hem de dalga. Ve ona bakış açımıza bağlı olarak, bu iki özellikten biri gibi davranıyor. Oldukça fani bir olgu. “Pulse Topology”, aynı anda 6.000 ampul kullanıyor. Ancak bunlardan her biri katılımcıya bağlı olarak farklı davranıyor: Sistem yalnızca nabız hızını tespit etmekle kalmıyor, aynı zamanda sistolik ve diastolik aktivite gibi değişkenleri de takip ediyor ve bu bilgileri benzersiz ışık desenleri oluşturmak için kullanıyor. Münih’te BMW’yi ziyaret ettiğim sırada, Yeni BMW i7'nin hem iç hem de dış tasarımda ışığı nasıl kullandığını görmek oldukça ilgilimi çekmişti. Otomobilin, kamusal alana taşıyacağı belli bir dinginliğe ve auraya sahip olan çevreleyici bir olgu olduğunu düşünüyorum. Tasarımcıları, özellikle çeşitli ışık türlerinin kullanımına getirdikleri kısıtlamalardan dolayı takdir ediyorum. Renk değiştiren ışıkların otomobillerde, şehirlerde, baktığımız her yerde sıklıkla rastgele kullanılmasını bir sorun olarak görüyorum. Zarafetin, dışarıda bıraktıklarımızdan geldiğine inanıyorum. Kullanacağınız devinimleri ve parıltıyı seçmenin, ancak kısıtlamalar getirerek ve Josef Albers gibi ustaları inceleyerek verebileceğiniz çok özel bir tasarım kararı olduğunu düşünüyorum. Renk değiştiren diğer tüm ışıltılı otomobillerin aksine, BMW i7’nin sonsuz olasılıklarla ilgilenmemesini gerçekten takdir ediyorum. Bu otomobil, kişinin içinde kendini kaybedebileceği, özenle seçilerek bir araya getirilmiş ışık deneyimleri yaratmakla ilgileniyor. Bu tür bir kısıtlama, sonsuz olasılıklardan çok daha ilgi çekici. Otomobile kendine has bir karakter ve cazibe kazandırıyor.
Bu tür teknolojik gelişmeler tesadüf değil, sorunlara gerçekten çözüm arayan ve geleceği şekillendiren insanlar tarafından gerçekleştirilen sıkı çalışmaların sonucu. Peki, sizin dünya vizyonunuz nedir?
Kendimi daha çok bir aktivist, şimdiki zaman kipinde konuşan biri olarak görüyorum. Bu açıdan baktığımızda, önce kendi zamanımızın sorunlarına müdahale etmeye çalışmadan bir gelecek hayal etmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. BMW’nin “Forwardism” konseptiyle ifade ettiği şeyin de bu olduğuna inanıyorum; dünyanın şu anki halinden farklı bir yer olabileceğini savunmak. Benim için gelecek, daima şimdiki zamanda verdiğimiz bir değişim taahhüdü ile bağlantılı. Forwardism, geleceğin var olabilmesi için hepimizin yaptığı ortak bir anlaşma. Şu anda umursamıyormuş gibi davransak bile, mutlaka umursamaya başlamamız gerekiyor.
BMW’nin, nabzınızı yükseltmeye devam etmek için gelecekte neler yapması gerekiyor?
BMW’nin sanatı ve deneysel çalışmaları desteklemeye, sürdürülebilirliğe ve çevremize özen göstermeye, çalışanlarına onurlu ve saygılı davranma konusundaki lider konumunu korumaya devam edeceğini umuyorum. Ve elbette geleceğin bizlere lüks, hızlı ve güvenli sürüş deneyimleri getirmesini dört gözle bekliyorum.
THIS IS FORWARDISM.
Bu yazıyı, “THIS IS FORWARDISM” serisi kapsamında hazırladık. Bu serimizde, geleceği şekillendirecek kolektif zihniyetle hareket edenler için yazılmış, onlara ait hikayeleri paylaşıyoruz. Kendini geleceğe adayarak daha fazlası için durmadan çalışanlar için. Sadece kendilerini değil, çevrelerini de zenginleştirenler için. Gelişimi ve gelişmeyi doğal koşulları olarak benimseyenler için. Forwardism, geleceği gerçekleşmeden önce görmenin ve hissetmenin verdiği keyfi ve gelecekte daha iyi bir deneyime yelken açmak için alışılagelmişe sürekli olarak meydan okumayı ifade ediyor.
* Yazar: Tassilo Hager; Tasarım: Shin Miura, Lucas Lemuth; Fotoğraflar: Antimodular Studios, Enes Kucevic; Video: BMW | Yazı için kaynak: https://www.bmw.com/en/magazine/design/art-basel-2022-with-rafael-lozano-hemmer-and-the-bmw-i7.html