Çerezleri kullanmamız için izninizi yönetme aracımız geçici olarak çevrimdışı. Bu nedenle, çerez kullanımına izin vermenizi gerektiren bazı işlevler eksik olabilir.
EN SEVDİĞİNİZ YER NERESİ?
Herkesin kendini çok mutlu ve rahat hissettiği bir yer vardır. Bembeyaz bir otel odası, özlediğiniz o sakin plaj veya çocukken gittiğiniz yazlık evdeki hamak... Şimdi o en sevdiğiniz yeri düşünün. Gözünüzün önüne geldi mi? Hazırsanız, bu yerin size neden böyle hissettirdiğini birlikte analiz edelim…
18.06.2020
Bizi en çok nerede olmak tatmin eder, mutlu eder? Rahatlayacağımız, stresin uçup gittiği, tamamen kendimiz olabileceğimiz bir yer. Belki de sevdiklerimizle paylaşmak istediğimiz bir yer. Sıkılıp kaçmak istediğimizde genelde aklımız bu düşüncelere kaçar. Aklınıza gelen bu mekanlarda sizi kişisel olarak çeken bir şeyler var. Detaylara geçmeden önce birkaç senedir çok popüler olan Hygge’den başlayalım.
İSKANDİNAVLARIN MUTLULUK FELSEFESİ HYGGE.
Sevdiğiniz bir yere duyulan özlem anlamına gelen bu kelimenin ifade ettiği duyguyu bugünlerde her zamankinden daha güçlü şekilde hissediyoruz. Kendinizle baş başa kalacağınız, korunmuş alanlara çekilmeye trend analistleri birçok farklı isim veriyor. Örneğin, “kozaya çekilme” anlamına gelen “Cocooning” kişinin kendi dört duvarı içinde saklanması anlamına geliyor. “Homing" ise eğlenmek ve sosyalleşmek için evleri tercih etmek anlamında kullanılıyor. Son yıllarda ise "hygge" adı verilen mutlu yaşam felsefesine özlem duymaya ve konuyla ilgili bilgilenmeye odaklandık. Bu Danca terim, İskandinav günlük yaşam kültürüne dayanan, bir yaşam tarzını tanımlıyor aslında. Tek başınıza, arkadaşlarınızla veya ailenizle keyifli bir atmosferde vakit geçirmek anlamına geliyor. Hygge, iyilik ve rahatlama duygularını tetikliyor.
İngilizcede "cozy" yani “sıcak ve samimi” sözcüğünün anlamı bu terime yakın. İnsanların yakınlarıyla samimi ve rahat bir toplantı için bir araya gelmesini anlatan bu kelimenin güçlü bir mekansal bileşeni de var. Bir apartman dairesi de bir bar da sıcak ve samimi olabilir. Peki bir yeri ‘hygge’ yapan nedir?
BİR MEKAN KAÇ DUYUYA HİTAP EDEBİLİR?
Cevap: Hepsine. Koreli tasarımcı Jinsop Lee, ‘beş duyuya yönelik tasarım’ teorisini oluşturdu. Bu teoriye göre, iyi tasarım güzel görünümün yanı sıra kulağa hoş gelir, güzel kokar ve dokunduğunuzda iyi hissettirir. Dolayısıyla, buna tüm duyular için mutluluk ve rahatlık da denebilir. İşte bu nedenle en sevdiğimiz yer, bu beş kategoriden mümkün olduğunca çoğunda bizi mutlu eden yer oluyor. Gerçekten öyle mi, bakalım:
1- GÖRME DUYUSU
Çevremizden algıladığımız bilgilerin çoğu görseldir. Renkleri, şekilleri, boyutları ve ışığı görürüz. Bunların tümü, çayırdan akan bir dere gibi doğa varlıkları olabilir. Veya ‘eski bir çiftlik evinde sıcak bir oda’ gibi insan eliyle düzenlenmiş bir mekan olabilir.
Renkler söz konusu olduğunda, kültürel farklılıklar biraz devreye giriyor. Örneğin, Batı ülkelerinde yas rengi siyahken Çin'de beyazdır… Bununla birlikte, psikolojide bizi iyi hissettiren renklerin ve hangi iç tasarımların bizi daha mutlu edeceği aslında büyük ölçüde tanımlanmış şeylerdir.
RENKLER VE TASARIM.
Mavi, tüm ülkelerde en sık kullanılan ve görülen renk. Mavi rengin yatıştırıcı bir etkisi var ve gökyüzünün enginliğini temsil eder. Genel olarak iç tasarımda doğal renkler oldukça iyi hissettirir. Kahverengi tonlar topraktan gelen rahatlık hissini verir. Yeşilin dengeleyici bir etkisi vardır, aynı zamanda ferahlık ve canlılığı temsil eder.
" Giriş ve çıkışları görebildiğimiz yerlerde oturmayı ve yatmayı severiz. Bunun sebebi ise on binlerce yıldır genlerimizde var olan her zaman olası tehlikelere karşı tetikte olma içgüdüsü. "
Yani görme duyumuz, bize en sevdiğimiz yerin nasıl olması gerektiğinin yanı sıra farkında olmadan kendimizi rahat ve mutlu hissetmek için odanın neresinde bulunmak istediğimizi de sinyaller.
2- İŞİTME DUYUSU
Peki kapalı bir alandaki akustiğe nasıl tepki veririz? Şimdi aklınızda şu düşünceleri canlandırın: ‘Mekanda şöyle uzayıp giden bir yankılanma olsa bu işitsel olarak hoşuma gider miydi?’ Özellikle geniş ve boş odaları ilgilendiren bir soru. ‘Perdeler, halılar yüksek frekanstaki sesleri keser mi?’ Ses izolasyonu önemli ama böyle bir odadaki ses kulağınıza yankının yaptığı etkiyi yapar mıydı acaba? Daha mı sıkıcı olurdu? İyi bir iç mimar, bir odanın iç tasarımını planlarken bu tür akustik faktörleri dikkate alır.
MÜZİĞİN RAHATLATAN ETKİSİ.
Seslerin kendimizi iyi hissettiren duygular üzerindeki etkisinin genellikle farkında değiliz. Örneğin, beyaz gürültü yani ‘white noise’ birçok insana şelaleyi çağrıştırıyor ve bir çeşit panzehir gibi rahatsız edici gürültü kaynaklarının sesini bastırıyor. Müziğin etkisini ise hepimiz biliyoruz. İngiliz nörobilimciler var olan en rahatlatıcı şarkıyı belirlemiş. "Weightless" adlı beste, dinleyicinin stres seviyesini %65 azaltıyor. Hatta öyle ki araştırmacılar bu parçanın yüksek düzeyde uyku getiren bir etkisi olduğu ve araba kullanırken dinlenmemesi gerektiği konusunda uyarıyor. Müzik platformlarda bulabileceğiniz bu parçayı kulaklıkları takıp hemen dinleyin, bakalım etkisini gözlemleyecek misiniz? (Bizim testimizden geçti.)
3- DOKUNMA DUYUSU
Duyulara hitap eden bir tasarım için dokunma duyusunun önemini kavramak çok kritik. Yazının başında sizden hayal etmenizi istediğimiz mekan dokunsal anlamda size ne çağrıştırıyor? Burada yalnızca parmak uçlarını düşünmüyoruz elbette. Dokunma duyusu, oturduğumuz koltuğun sert mi yoksa yumuşak mı olduğunu da anlamamızı sağlıyor. Bu şekilde bilinçaltımızda çevremizdeki yüzeylere ve yapılara ilişkin genel bir algı oluşuyor.
Tıpkı görmede ve duymada olduğu gibi burada da doğa, size iyi gelen bir mekan için referans noktanız. Doğa, dokunma duyumuz için uyarıcılarla dolu; doğadaki yüzeyler hep yuvarlak-kare, yumuşak-sert, serin-sıcak, pürüzlü-pürüzsüz…. Tasarımcılar, duyuları harekete geçiren bu çok sayıda unsuru mobilyalarla veya otomobillerle günlük yaşam ortamlarımıza taşıyor; hem de sıklıkla.
" Koku duyumuz diğer duyulara göre, anılarımız ve duygularımızla çok daha yakın bağlantı içindedir. "
4- KOKLAMA DUYUSU
Geçmiş yaşamımıza ait bu tür hatıralara epizodik bellek adı veriliyor. Diğer duyulara kıyasla koku duyumuzun anılar ve duygularla daha doğrudan bir bağlantısı var. Dolayısıyla kokuların tetiklediği duygular da buna bağlı olarak çok güçlü oluyor. Özellikle de bu kokular bize çocukluğumuzu hatırlatıyorsa. Örneğin vanilya kokusu, birçok insana kendini rahat ve güvende hissettirir. Peki yeni araba kokusu desek?
O en sevdiğimiz yerde tıpkı etrafımıza baktığımız gibi, "etrafı koklayabiliriz”. Dolayısıyla sık gözlemlediğimiz şey şudur: En sevdiğimiz yerde muhtemelen, güzel zamanları hatırlatan bir koku da vardır.
5- TAT DUYUSU
FAVORİ MEKANINIZ OTOMOBİLİNİZ DE OLABİLİR
“Duyularımızla hissettiklerimiz duygusaldır.” diyor Dukec, “Duyularımız, daha durumu rasyonel olarak kavrama fırsatı bulmadan önce milisaniyeler içinde sizde bir his yaratır. Bence herkes, bir odaya girdiğinde kendini anında rahat ya da rahatsız hissettiği durumlar yaşamıştır. Bu his bir anda ortaya çıkar. Bu nedenle içinde kendimi iyi hissettiğim bir yer veya oda, algılanan tüm duyular üzerinde son derece uyumlu bir etki yaratmalıdır. Yeni bir otomobil projesinde tasarım süreci boyunca tüm duyuları dikkate almamızın sebebi de budur; çünkü bu duyular ilk izlenim için çok önemlidir ve özel tasarım üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.”
Acaba Feng shui gibi geleneksel öğretiler otomobillere de uygulanabilir mi? Feng shui öğretisi ve hareketli nesneler aslında birbiriyle çelişkililer. Feng shui'nin ilkeleri ve yöntemlerinden daha önemli olan, elde edilen sonuç. Dukec’e göre burada asıl konu, çevreyle uyum içinde olma hissi ve bu his kesinlikle bir otomobile atfedilebilir.
18.06.2020
Bizi en çok nerede olmak tatmin eder, mutlu eder? Rahatlayacağımız, stresin uçup gittiği, tamamen kendimiz olabileceğimiz bir yer. Belki de sevdiklerimizle paylaşmak istediğimiz bir yer. Sıkılıp kaçmak istediğimizde genelde aklımız bu düşüncelere kaçar. Aklınıza gelen bu mekanlarda sizi kişisel olarak çeken bir şeyler var. Detaylara geçmeden önce birkaç senedir çok popüler olan Hygge’den başlayalım.
İSKANDİNAVLARIN MUTLULUK FELSEFESİ HYGGE.
Sevdiğiniz bir yere duyulan özlem anlamına gelen bu kelimenin ifade ettiği duyguyu bugünlerde her zamankinden daha güçlü şekilde hissediyoruz. Kendinizle baş başa kalacağınız, korunmuş alanlara çekilmeye trend analistleri birçok farklı isim veriyor. Örneğin, “kozaya çekilme” anlamına gelen “Cocooning” kişinin kendi dört duvarı içinde saklanması anlamına geliyor. “Homing" ise eğlenmek ve sosyalleşmek için evleri tercih etmek anlamında kullanılıyor. Son yıllarda ise "hygge" adı verilen mutlu yaşam felsefesine özlem duymaya ve konuyla ilgili bilgilenmeye odaklandık.
Bu Danca terim, İskandinav günlük yaşam kültürüne dayanan, bir yaşam tarzını tanımlıyor aslında. Tek başınıza, arkadaşlarınızla veya ailenizle keyifli bir atmosferde vakit geçirmek anlamına geliyor. Hygge, iyilik ve rahatlama duygularını tetikliyor.
İngilizcede "cozy" yani “sıcak ve samimi” sözcüğünün anlamı bu terime yakın. İnsanların yakınlarıyla samimi ve rahat bir toplantı için bir araya gelmesini anlatan bu kelimenin güçlü bir mekansal bileşeni de var. Bir apartman dairesi de bir bar da sıcak ve samimi olabilir. Peki bir yeri ‘hygge’ yapan nedir?
BİR MEKAN KAÇ DUYUYA HİTAP EDEBİLİR?
Cevap: Hepsine. Koreli tasarımcı Jinsop Lee, ‘beş duyuya yönelik tasarım’ teorisini oluşturdu. Bu teoriye göre, iyi tasarım güzel görünümün yanı sıra kulağa hoş gelir, güzel kokar ve dokunduğunuzda iyi hissettirir. Dolayısıyla, buna tüm duyular için mutluluk ve rahatlık da denebilir. İşte bu nedenle en sevdiğimiz yer, bu beş kategoriden mümkün olduğunca çoğunda bizi mutlu eden yer oluyor. Gerçekten öyle mi, bakalım:
1- GÖRME DUYUSU
Çevremizden algıladığımız bilgilerin çoğu görseldir. Renkleri, şekilleri, boyutları ve ışığı görürüz. Bunların tümü, çayırdan akan bir dere gibi doğa varlıkları olabilir. Veya ‘eski bir çiftlik evinde sıcak bir oda’ gibi insan eliyle düzenlenmiş bir mekan olabilir.
Renkler söz konusu olduğunda, kültürel farklılıklar biraz devreye giriyor. Örneğin, Batı ülkelerinde yas rengi siyahken Çin'de beyazdır… Bununla birlikte, psikolojide bizi iyi hissettiren renklerin ve hangi iç tasarımların bizi daha mutlu edeceği aslında büyük ölçüde tanımlanmış şeylerdir.
RENKLER VE TASARIM.
Mavi, tüm ülkelerde en sık kullanılan ve görülen renk. Mavi rengin yatıştırıcı bir etkisi var ve gökyüzünün enginliğini temsil eder. Genel olarak iç tasarımda doğal renkler oldukça iyi hissettirir. Kahverengi tonlar topraktan gelen rahatlık hissini verir. Yeşilin dengeleyici bir etkisi vardır, aynı zamanda ferahlık ve canlılığı temsil eder.
Bir oda için mükemmel boyutları belirlemek ise biraz daha zor. İçimizdeki mağara adamı aslında korunaklı, daha minik odaları seviyor. Taş Devri'ne hala ne kadar sıkı şekilde bağlı olduğumuz, odalarda sezgisel olarak yöneldiğimiz yerlerde açıkça görülebiliyor. Giriş ve çıkışları görebildiğimiz bir yere oturmayı severiz ve genellikle yataklarımızı oda kapısının karşısına yerleştiririz. Bu davranış, on binlerce yıldır genlerimizde olan her zaman potansiyel tehlikelere karşı dikkatli olma, her zaman kaçmaya veya savaşmaya hazır olma içgüdüsüne dayanır.
Yani görme duyumuz, bize en sevdiğimiz yerin nasıl olması gerektiğinin yanı sıra farkında olmadan kendimizi rahat ve mutlu hissetmek için odanın neresinde bulunmak istediğimizi de sinyaller.
2- İŞİTME DUYUSU
Gözlerden sonra, mekansal algıdaki ikinci en önemli duyu organı kulaktır. İşitsel olarak iyi hissettiren duygular özellikle doğa kaynaklı seslerden oluşur. Bunlar beynin özellikle rahatlama sırasında etkin olan bölgelerini uyarır. Kuşların cıvıltıları ve bir derenin şırıltısının stresi azaltmaya yardımcı olduğunu kanıtlamış bir gerçek.
Peki kapalı bir alandaki akustiğe nasıl tepki veririz? Şimdi aklınızda şu düşünceleri canlandırın: ‘Mekanda şöyle uzayıp giden bir yankılanma olsa bu işitsel olarak hoşuma gider miydi?’ Özellikle geniş ve boş odaları ilgilendiren bir soru. ‘Perdeler, halılar yüksek frekanstaki sesleri keser mi?’ Ses izolasyonu önemli ama böyle bir odadaki ses kulağınıza yankının yaptığı etkiyi yapar mıydı acaba? Daha mı sıkıcı olurdu? İyi bir iç mimar, bir odanın iç tasarımını planlarken bu tür akustik faktörleri dikkate alır.
MÜZİĞİN RAHATLATAN ETKİSİ.
Seslerin kendimizi iyi hissettiren duygular üzerindeki etkisinin genellikle farkında değiliz. Örneğin, beyaz gürültü yani ‘white noise’ birçok insana şelaleyi çağrıştırıyor ve bir çeşit panzehir gibi rahatsız edici gürültü kaynaklarının sesini bastırıyor. Müziğin etkisini ise hepimiz biliyoruz. İngiliz nörobilimciler var olan en rahatlatıcı şarkıyı belirlemiş. "Weightless" adlı beste, dinleyicinin stres seviyesini %65 azaltıyor. Hatta öyle ki araştırmacılar bu parçanın yüksek düzeyde uyku getiren bir etkisi olduğu ve araba kullanırken dinlenmemesi gerektiği konusunda uyarıyor. Müzik platformlarda bulabileceğiniz bu parçayı kulaklıkları takıp hemen dinleyin, bakalım etkisini gözlemleyecek misiniz? (Bizim testimizden geçti.)
3- DOKUNMA DUYUSU
Eliniz önce cilalı, pürüzsüz, soğuk bir taş yüzeye değiyor, oradan da yumuşak, esnek bir yastık üzerine geçiyor, kayıp gidiyor… O hissi aklınızda canlandırabildiniz mi? Bu his, zihinde saniyeler içinde çok çeşitli çağrışımları tetikliyor.
Duyulara hitap eden bir tasarım için dokunma duyusunun önemini kavramak çok kritik. Yazının başında sizden hayal etmenizi istediğimiz mekan dokunsal anlamda size ne çağrıştırıyor? Burada yalnızca parmak uçlarını düşünmüyoruz elbette. Dokunma duyusu, oturduğumuz koltuğun sert mi yoksa yumuşak mı olduğunu da anlamamızı sağlıyor. Bu şekilde bilinçaltımızda çevremizdeki yüzeylere ve yapılara ilişkin genel bir algı oluşuyor.
Tıpkı görmede ve duymada olduğu gibi burada da doğa, size iyi gelen bir mekan için referans noktanız. Doğa, dokunma duyumuz için uyarıcılarla dolu; doğadaki yüzeyler hep yuvarlak-kare, yumuşak-sert, serin-sıcak, pürüzlü-pürüzsüz…. Tasarımcılar, duyuları harekete geçiren bu çok sayıda unsuru mobilyalarla veya otomobillerle günlük yaşam ortamlarımıza taşıyor; hem de sıklıkla.
4- KOKLAMA DUYUSU
Bir odaya girdiniz ve nedense aniden geçmişe gittiniz... Acaba büyüdüğünüz evdeki o hafif rutubet kokusunu almış olabilir misiniz? Ya da 10 sene önceki işyerinizde hep kullandığınız kolonyayı?
Geçmiş yaşamımıza ait bu tür hatıralara epizodik bellek adı veriliyor. Diğer duyulara kıyasla koku duyumuzun anılar ve duygularla daha doğrudan bir bağlantısı var. Dolayısıyla kokuların tetiklediği duygular da buna bağlı olarak çok güçlü oluyor. Özellikle de bu kokular bize çocukluğumuzu hatırlatıyorsa. Örneğin vanilya kokusu, birçok insana kendini rahat ve güvende hissettirir. Peki yeni araba kokusu desek?
O en sevdiğimiz yerde tıpkı etrafımıza baktığımız gibi, "etrafı koklayabiliriz”. Dolayısıyla sık gözlemlediğimiz şey şudur: En sevdiğimiz yerde muhtemelen, güzel zamanları hatırlatan bir koku da vardır.
5- TAT DUYUSU
En sevilen yerin tadı diye bir şey olabilir mi dediğinizi duyar gibiyiz. İlk bakışta mantıksız gelebilir ama evet, olabilir. Denizin tuzlu, iyotlu havasının tadı tatil duyguları uyandırır, bir tatil yöresinde olmasanız bile. En sevdiğimiz bistroya girer girmez iştahınızın arttığını hissedebilirsiniz çünkü iyi yiyecek ve içeceklerin, o beklentinin verdiği his, bilinçaltınızdan tat duyunuzu uyarır. Bu bilgiyi çoğumuz biliriz: Restoranların veya mutfakların genellikle kırmızı, sarı, turuncu gibi renklerle dekore edilmesi bunların zihnimizde iştah algısını tetikleyen renkler olmasından kaynaklanıyor. Genel olarak iştahı artırmayan mavi ve yeşilin kullanımı, bağlamına göre sizi yine de pozitif yönde uyarabilir: Beyaz-mavi kombinasyonunun deniz mahsulleri ve Ege kültürünü çağrıştırıyor olması gibi. Bu renkleri bir hamburger dükkanı kullanırsa çok başarılı olmayabilir ancak bir Ege tavernasında kesinlikle sonuç alacaktır.
FAVORİ MEKANINIZ OTOMOBİLİNİZ DE OLABİLİR
Alanları nasıl algıladığımız yalnızca bilim insanları ve mimarların ele aldığı bir konu değil. Otomobil tasarımcıları da tüm duyulara hitap eden iç tasarıma giderek artan şekilde önem veriyor. BMW Otomobil Tasarım Başkanı Domagoj Dukec de otomobillerin her yeni model ile sizi daha da iyi hissettiren bir alan haline geldiğini söylüyor. “Bir odada kendinizi iyi hissettiğinizde yaşadığınız bireysel duyguyu nasıl yorumlarsınız?” sorusuna şöyle yanıt veriyor: “Şahsen böyle bir yerdeki en baskın duygumu "mutlu" kelimesiyle tanımlayabilirim. Kendimi evimde hissettiğim bir oda, rahat ve özgür olabileceğim hissini vermelidir. Doğa manzaralı verandamda çok mutlu oluyorum. Her gün yaratıcı şekilde çalışabilmek her zaman hayalimdi ancak bazen işler çok yorucu olabiliyor. Çünkü kendinizi son derece duygusal bir düzeyde tamamen yaptığınız işe vermeniz gerekiyor. Bu nedenle enerji depolayabileceğim ve aynı zamanda yeni ilham alabileceğim bir sığınağımın olması benim için önemli. Bu bakımdan, katkıda bulunan faktörlerin ne olduğundan çok, söz konusu yerin kendimle yeniden bağ kurmama olanak sağlayıp sağlamadığıyla ilgileniyorum. Aristo gibi ifade edecek olursam, Bu durumda bütün, her zaman parçalarının toplamından fazladır.”
BMW tasarımcıları tahmin edeceğiniz gibi tüm duyulara hitap eden malzemelerle çalışıyor. Dukec’e göre beş duyu, “en sevdiğiniz yer” hissini veren bir oda yaratacak şekilde nasıl etkileşime giriyor?
“Duyularımızla hissettiklerimiz duygusaldır.” diyor Dukec, “Duyularımız, daha durumu rasyonel olarak kavrama fırsatı bulmadan önce milisaniyeler içinde sizde bir his yaratır. Bence herkes, bir odaya girdiğinde kendini anında rahat ya da rahatsız hissettiği durumlar yaşamıştır. Bu his bir anda ortaya çıkar. Bu nedenle içinde kendimi iyi hissettiğim bir yer veya oda, algılanan tüm duyular üzerinde son derece uyumlu bir etki yaratmalıdır. Yeni bir otomobil projesinde tasarım süreci boyunca tüm duyuları dikkate almamızın sebebi de budur; çünkü bu duyular ilk izlenim için çok önemlidir ve özel tasarım üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.”
Otomobilin iç tasarımı gelecekte şimdikine göre daha fazla önem kazanacak mı? Öyleyse, örneğin otonom sürüşü ele alırsak iç tasarıma verilen önemin nedeni yalnızca teknik mi, yoksa yazının başında bahsettiğimiz kozaya çekilme gibi sosyal trendler de bunda rol oynuyor mu? Dukec bu trendlerin kesinlikle rolü olduğunu düşünüyor. Önümüzdeki 20 yıl içinde otomobil başlı başına son 100 yılda olduğundan çok daha büyük değişikliklerden geçecek ve bu değişim özellikle iç tasarımı etkileyecek. Teknoloji ve toplum, bu açıdan birbiriyle yakından bağlantılı. Teknolojiyle ilgili olarak, gelecekte mobilite için dört belirleyici faktör olduğunu görüyoruz: Otomatik Sürüş, Bağlantılı Sürüş, Elektrikli Sürüş ve Hizmetler. Buna BMW’de kısaca "ACES" deniyor. Dukec’e göre bu yeni inovasyon alanları, otomobilin iç tasarımını tamamen yeniden düşünmeye olanak sağlıyor.
Acaba Feng shui gibi geleneksel öğretiler otomobillere de uygulanabilir mi? Feng shui öğretisi ve hareketli nesneler aslında birbiriyle çelişkililer. Feng shui'nin ilkeleri ve yöntemlerinden daha önemli olan, elde edilen sonuç. Dukec’e göre burada asıl konu, çevreyle uyum içinde olma hissi ve bu his kesinlikle bir otomobile atfedilebilir.
* Yazı için kaynak: https://www.bmw.com/en/design/favorite-place-hygge.html